Her gün yeniden doğuyorum, sancılar eşliğinde, sığ bir

dünya düzenine. Her gün tekrarlanan doğum, değişmeyen

yaralar. O denli uzak ki mutluluk bize, bulutları dudaklarımızla öpmek gibi. Acı, tarifsiz duygular üzerine kurulu. Mutluluğun ömrü kısa, yalnızlık ise ömür boyu süre gelen bir mücadele sanatı. Kalabalıklardan uzak durmaya çalışan bir adam var çarşıda. Kuduz köpek gibi köpürüyor insan gördükçe. Yalnızlık öyle bir düşkünlük ki, bir kere tadına varanı o evden çekip çıkarmanın imkânı yok. Hem insan dünyaya zarardan çok ne kattı ki?

İnsan, insanı ne kadar anlar? İnsan, insanı anlar mı

Aslan Bey? Aldırmadan geçen onca zamana, hâlâ bir yalanı yaşamak acizlik midir? Ne zaman başkaldıracağız bu beşerî duygulara? Bazı duygular diktatördür, bazı duygular bizi esir alan köle tüccarı. Bir denklemin arasında bağlantısı kopmuş adamın mücadelesi içerisindeyim, yaşamak adına bir tutamağı

olmayan, nereye gitse sürgün sayılır hani. Ürperiyorum.

Yalnızlıksa bir üzüm buğusu, fırsattan istifade insanlardan soyutlanma merasimi. Yazdıklarımın arasında anlam aramak büyük bir mücadele gerektirir. Çoğu zaman ben de çelişiyorum kendimle. Düşündüklerimi de yazdıklarımı sorguluyorum

sık sık. Elime geçen ne diye soracak olursanız elime geçen bir şey yok. Ama yazmam gerek, kafamda susmak bilmeyen bu sesleri dindirmek adına, durmak bilmeyen bu düşünce isteğinin önünü bir yerde kesmem gerek.

Mücadele hırsım insanlığın sahtekârlığıyla. Yüzüme

gülenin arkamdan konuştuğu bir dünyada naif kalmak

ıstıraptan başka bir şey değil. Ama birilerinin bu yükü

taşıması gerek. En masum olanınız insanlara yalan söylemeyen mi yoksa insanları kandırmaktan çekinip açık yüreklilikle onu kıranlar mı? Kırıyorum kalemimi her kâğıt gördüğümde. Öldürmeye çalışıyorum beni kanser etmeye çalışan bazı duyguları. Bu da bir adli vaka mıdır? Bu adli vakanın delili; ölmek üzereyken kurtarılmış duygularım mıdır yoksa kendini ele veren kalbim mi? Ne aldanış.

Beyaz peruka takmış gençliğim, kendini emekli etmiş

dünyadan. Hani bilirsin yaşlanınca dünyevi şeyleri bir kenara bırakıp namaza başlayan bir adam vardır, içindeki şeytanı bir türlü öldüremeyen ama Allah’la pazarlık edeceğini düşünen, bana yalnızlık getiren insanlardan kaçma isteği o adamın ahiretini kurtarma çabasından yeğdir. Ancak bir amaç insanı

hayata bağlar, insan ancak bir amaç uğruna yaşar.

Hayata karşı alınan tek bir galibiyet var mıdır? İnsan

şu kısacık dünyada, hayata karşı kaç kez öne geçerse geçsin, oyunun sonunda hükmen mağlup olacağını bir türlü nasıl anlamaz? Demem o ki, yapmayın. Kapalı kapılar ardında çevirdiğiniz dedikodularınız, insanların kuyusunu kazma çabalarınız, yalanlarınız, aldatmalarınız, küçük dağları ben yarattım tavırlarınız, samimiyet yoksunu davranışlarınız, insanları

hor gören ve bunu göz göre göre yapan aciz halleriniz,

sırf görebiliyorsunuz diye göremeyeni ezme çabanız, kibriniz, mükemmeliyetçiliğiniz, hep birilerine yaranma çabanız, haksızken bile üste çıkma isteğiniz, empati yoksunluğunuz, haklının karşısındayken güçlünün yanında oluşunuz, ezbere yaşamlarınız, hakkını aramanın ötesine geçip hak yemeyi akıllık sanan düşünceleriniz. Zavallısınız ve öyle kalacaksınız.

Şunu haykırmak istiyorum tüm dünyaya, hepimiz toprak

olacağız. Arkamızdan nasıl bilirdik sorusuna verilecek iyi bir cevap bırakmalı insanlara.