"Cahil insan konuşur, bilgili insan konuşulur." diye bir söz vardır.
Şimdi anladım konuşulan her sözün boşa olmadığını. Eskiden insanlar konuşurdu lakin bilgiyi, şimdi ise bilgisizi. Bilgili olan sustu, bilgisiz olan konuştu...
Sebebi belli olmayan şeylere güldüler insanlar. Kelimeleri hatta harfleri heba ettiler hiç yere.
Sebebi anlaşmaktı, sonucu anlaşamamak oldu.
Ağzını açarak konuşanlar, ağzını eğerek konuşanların altında ezilip kaldılar.
İnsanları güldüren şeylerin beni güldürmediğini fark ettim. Kahkaha attıkları şeylerde bende mimik dahi oynamadı. Gülmek en değerli şeydi oysa, neslimizde değer kaybetse de...
Yaşatılanlar yerini kahkahaya bırakmış, öyle söyledi iki gözümün dikeni.
Göz bebekleri beyazlığını, insanların gölgelerine bıraktı neşesizce, sakince ve kimsesizce.
Mutsuz insan yansıtılmadı hiçbir zaman bir ressamın tuvaline. Tebessüm eden portreler çizildi tahtanın üzerine açılmış beyaz örtüye. Sanırım burada da tebessüm ezildi gerçeklerin altında.
Gerçekler saklandı her daim bizden, buna inanan yine bizler olduk. Reklam çekti ünlü ve şöhretli iş insanı çok katlı iş yerine; anlatılan, duvarların alçısını çeken usta olmadı da ustanın çektiği alçıyı yapan fabrika oldu.
Kimse peçetenin rengine bakmadı, işlevine baktı iyi silebilir mi geçmişin tozlarını diye.
Ve hiçbir zaman yazar olmadı dikkat çekilen;
yazdığı yazılar oldu, kullandığı kelimeler.