Bu dünyada herkesten çok sevip kaybettiğimiz insanlar uğruna batmalı tüm günler.

Asla gelemeyecek olanların hasreti yüreğe çöktüğünde suskunluğunu sonsuz kılan acının uğruna batmalı.

Çoktan bedenen kaybettiklerimize, bir de varken elinden çekip tutamadıklarımız uğruna...

Gecenin düğümünde elimde ıslak bir peçete, hem gözlerime hem de burnuma gardiyan.

Elim telefonda, çaldı çalacak -sözde- o, gecenin bana zehrini hissetti, arayacak.

Acımın içinde, kuyunun dibinde bile ellerin geliyorken aklıma, düşemediğim aklına neden bu derdim?

Hangi büyü bu her derdimde seni aklıma yoldaş diye düşüren?

Oysa bambaşka istediğim, ne bir beden ne de ruh.

Nereden geldin ki? Her şarkıda sen, oysa yoksun.

Varoluşumu sorgulatan sen, nasıl olur da içimdeki acıya ortak olabilirsin?

Nasıl böyle yakınıma düşebilirsin?

Nasıl bana dokunmadan sarılıp sarmalanmış, bir o kadar da hiçmişim gibi hissettirebilirsin?

Varlığını hissetmezken yokluğun nasıl böylesine oturur içime?

Bilmiyorum işte.

Zifiri cehennem gecenin en dibinde ne yanımda olmayışını sindirebiliyorum ne de aklımdan çıkmayışını...

Beni dertlerden çıkarmayan bu dünya, hem yokluğum hem de var olmak için çırpınıp var olamayışım uğruna batmalı.