Bu hayatta batmamaya çalışan bir tahta parçası gibiyiz. Dalgalar, en şiddetli fırtınalar, belirsiz bir yön, uçsuz bucaksız bir deniz... Bir tek şey kesin; en derinlere kadar düşürse de bizi fırtınalar ve kayalara şiddetli çarpmalar yine de suyun yüzeyine çıkarıyor bizi doğamız. Her ne olursa olsun insan yine hayatta kalmaya çalışıyor. Bu özelliğimizin önemini kavramamız lazım. İnsan kendine pek inanmayan bir varlıktır. İçinde saklı olan güçten habersiz bir ömür yaşar. Çevresinin sevdiklerini ve atalarının imrendiklerini kovalar sonra da halk arasında da denildiği gibi vadesi yettiğinde göçer. Bu kendimizi basit görmemize sebep olur. Çevremiz tamamen bu şekilde yaşayan insanlarla doludur. Bu yüzden yükseklerde gözümüz yoktur. İsteklerimizi susturur sessizce kaybolup gitmelerini bekleriz. Hayat derin sorularla doludur ancak sadece yürüyüp aralarından geçeriz. Tıpkı o tahta parçası gibi suyun üstünde kalırız ve başka bir şey istemeyiz.
Tahta parçası bu kaderinden sıkıldı. İnsanlık toplu olarak bu ölü toprağını üzerinden atmak istiyor. Sadece bir döngü içinde yaşayıp başkalarına daha fazla kazandırmak için harcama yapmaktan ve tüm ömrü borçları ödemekle geçirmekten bıktı artık. Bu tahta parçası karaya çıkmak istiyor...