Elinde tuttuğu buzlu viski bardağına bakarak gülümsedi. Odanın içinde neşeyle ve şevkle durmadan koşuşturup bir şeyler anlatan eşinin huzur verici sesiyle bugün mutlu olduğunu ve dolu dolu bir hayat geçirdiğini hissediyordu. Kravatını çözerken pencereye doğru döndü ve gün batımının eşsiz tablosuna göz gezdirerek içkisinden bir yudum aldı. Arkasından beline dolanan bir çift yumuşacık kolun ve şefkatle vücudunu okşayan ellerin arasında kendinden geçtiğini hissediyordu.


Sophia bugün evini ipotek ettirmiş Adam, hatırlıyor musun, hani şu geçen sene yanımda staj yapan İrlandalı kız, Tanrı bilir ne zorluklar çekti işten kovulunca. Ama şükürler olsun ki bizim bir evimiz var, hem aylardır birikim yapıyoruz, artık bir tatili hakkettik sevgilim, değil mi? Değil mi Adam?


Adam’ın suratına sıcacık bir tebessüm yayılmıştı: Evet balım, dibine kadar hakkediyoruz.


Ama ben gelemeyeceğim sanırım bebeğim.


Adam'ın suratındaki tebessümün yerini birden çatık kaşların hakim olduğu şüpheci bir surat alıvermişti: ‘Niyeymiş o bakayım? Yıllık izin almanı her geçen sene zorlaştırmaya devam ediyorlar sanırım? Hıh? O koca götlü patronuna söyle…


Karnına dolanmış kolların üzerinden gömleğine sızan kanı fark edince korkuyla eşine doğru döndü, olayın şokuyla kadının her yerine göz gezdiriyor, vücudunun hangi bölgesinden kan aktığını bulmaya çalışıyordu, kadının dişlerinin arasından sızan kanları ve benzi atmış suratını dehşetle seyrediyor, yuvalarından fırlayacakmış gibi duran bir çift sararmış gözün çaresiz bakışlarının etkisinde korkuyla kalbinin patlayacakmış gibi çarptığını hissediyordu. Kadının kanla bezeli dudaklarının arasından bir çift söz döküldü:


Ölüler tatil yapamaz ki Adam.


‘Neren kanıyor Maggie? Yo, hayır, lütfen Tanrım, bana yardım et! Tekrardan bunun olmasına izin veremem! Dudakları titreyen ve ağlamaktan kızarmış gözleri seğirmeye başlayan adam karısının cansız bedenine sarılarak dizlerinin üzerine çöktü.

 

Göz kapakları yarı açık halde yuvalarının içinde fıldır fıldır dönen ve ağzı yanaklarını yırtarcasına açılmış halde trans geçiren adam aniden yatağından fırlayarak gerçekliğe döndü. Loş odanın kör edici karanlığını nispeten yumuşatan ay ışığı, alnından boncuk boncuk süzülen ter damlalarını aydınlatarak adamın uyku sersemi gözlerini ve altlarındaki bezeleri gün yüzüne çıkartıyordu. Korkuyla elini yatağın diğer tarafına attığında eşinin halen inip kalkan göğsüne dokunarak derin bir oh çekmişti, şimdi her şeyin yolunda olduğu kendi gerçekliğine tekrardan sebat ederek tek parça ve hayatta olduğuna şükredebilirdi. Yavaşça yataktan doğrularak yatağın yanındaki masada bulunan sürahiye uzandı ve kendine bir bardak su doldurdu, ışığın kırılmasıyla birlikte algı oyununa yenik düşen gözleri elindeki bardağı şeffaf olarak görüyordu ve korkuyla titreyen elleri gittikçe hissizleşiyordu. Bardağı ağzına götürürken dengesiz bardaktan zemine su döküldüğünü göremeyecek kadar şok halindeydi, kafasını kaldırıp karşısındaki on beş katlı apartmanın en üst katına ve kattaki ışığı açık pencereden ona doğru baktığını görebildiği silüete bakakaldı. Eliyle gözlerini ovuşturarak zihninin doğru çalışmadığı kanaatine vardı; tekrardan camdan dışarıya şehrin ışıklarının sayısız vitrayın üzerinde dans ederek onu etkisi altına aldığı metropole bakmaya devam etti. Kontrollü nefes alışverişi uyuşan beynini tekrardan canlandırmıştı.

Bir çift kol arkasından beline sarıldığında kendini geri çekerek arkasına baktı; bakışları, karşısındaki kadının avurtları çökmüş yüzündeki inci gibi parlayan gözlerinde buluşunca kendini o gözlerden almaya çalıştı.


Beni korkuttun Evelyne.


Kadın sağ elinin parmaklarını çenesine götürerek tek kaşını kaldırdı ve cevap bekleyen bir suratla adama bakmaya başladı:


Hey, o bakışın manasını biliyorum, ama bana öyle bakma hiç. Sadece bir kabus gördüm.

Evelyne elleriyle adamın suratını kavrayarak okşamaya başladı, Adam şimdi çaresizce sakinleştiğini ve gardının düştüğünü hissediyordu, bir çift merhametli kadın eli her türden adamı savunmasız bırakabilirdi;, fakat ne yazık ki bunu hepsi hakketmezdi, özellikle gözlerinden ihanetin ve yalanın apaçık okunduğu insan müsveddeleri sevgiyi hakketmezdi. Melek ellerin dokunuşuna muhtaç gibi duran, dışlarındaki etten ve kemikten kamuflenin içinde saklanan ve günbegün delilikten beslenen acımasız canavarlar için ahlaktan, edepten ve iyilikten bahsedilemezdi.


Bana gördüklerini anlatmak ister misin, diye sordu Evelyne.


Adam, kadına isteksiz bir bakış attıktan sonra derin bir nefes aldı ve kafasını yana yatırarak kollarını birbirine kavuşturdu:


Bir yaratık veya canavar benzeri bir şey gördüm. Önemi yok, artık çocuk değilim.


Evelyne adama doğru yaklaştı ve delici bakışları gözleriyle buluştu;


Belki de geçmişindeki kirli çamaşırlardan oluşan dev bir canavar görmüşsündür, hem bu yaşına daha uygun olurdu. Ne dersin?


Adam çenesini sıkarak camdan dışarıya bakmaya başladı, apartmanın sadece bir katında yanan ışığın önünde belli belirsiz bir karaltı gözüküyordu, gördüklerini netlemeye çalışan bir lens edasıyla çalışan gözlerini kısarak dikkatle apartmana baktı. Birkaç saniye boyunca gözünü hedefinden ayırmadan ne olacağını görmek için bekledi fakat karaltı sürekli aynı yerde durmaya devam ediyordu. Kafasını arkasına çevirmeden konuşmaya başladı:


Sen de şu karşıdakini görüyor musun? Her gece birisinin bizi izlediğini hissediyorum, ardından bir kabus görüyorum ve bingo! Her pencereden bakışımda aynı manzara. Ben mi abartıyorum acaba? Baksana görüyor mu...


Omzunda hissettiği elle birlikte baştan aşağı irkilen adam kafasını geriye çevirdiğinde korkuyla kendini geriye atarak cama doğru yalpaladı ve sırtını kulpa çarparak acı bir feryat kopardı. Dosdoğru kendisine bakan yuvalarından fırlamış bir çift kanlı gözle karşılaştığında vücudunu olabildiğince geri çekmeye çalıştı, en sonunda dayandığı soğuk duvarın içini ürpertmesiyle kaçacağı bir yer olmadığını anladığında karanlığın içindeki dehşetin gözleri kendine yaklaşmaya başlamıştı, sapsarı sivri dişlerin arasından sızan kanların ay ışığında parlamasıyla bir insana ait olamayacak iğrenç bir suratın varlığı ortaya çıkmıştı. İğrenç nefesini burnunda hissettiği bu şey hiç kıpırdamadan dosdoğru Adam’ın gözlerinin içine bakıyordu, korkudan inlemeler çıkartan Adam hiçbir şeyi değiştirmeyecek olmasına rağmen elleriyle sıkıca ağzını kapadı ve bilincinin kapanmak üzere olduğunun farkında beklemeye başladı. Dehşete düşmüş beyninden geçen tek düşünce cezalandırıldığı günün gelip çattığıydı, Tanrı tarafından cezalandırılıyordu.


Karını sen öldürdün, içinde taşıdığı masum ve saf canın kanları artık ellerinde, seni her yerden izliyor, aklının alamayacağı deliklerin ve aralıkların arasından.. Gerçekleri kimse saklayamaz ve onun yargısından kimse kaçamaz.


Sonra Siyon Dağı'nın tepesinde bir kuzu gördüm. Yüksek sesle şöyle söylüyordu: Tanrı’dan korkun, onu yüceltin. Çünkü onun yargılama saati geldi