Arif;

Sana anlatmayı bir türlü başaramadığım ve artık hiçbir zaman anlatamayacam bir hikaye kafamın içinde dalgalı bir deniz gibi beni oradan oraya sürüklüyor, kafamın içini yani kafatasımın içindeki fırtınayı durduramıyorum, ne olurdu diyorum bazı şeyleri zamanında söyleseydim oysa anlatmayı hiç sevmezdim Arif ama iyi bir dinleyiciydim.Sanki dinlediğim her insan kafatasımın içindeki o fırtınalı denizi bir nebzede olsa dindiriyor gibi geliyordu bu biraz bencilcemi sence ?

Şimdilerde ise kimseyi dinlemiyorum o fırtınalı denizde nasıl yüzmem gerektiğini öğrendim gibi geliyor ne tuhaf Arif hiçbir şeyde kesinlik yok aynı aklımız gibi…

İnsan kaybettikçe Arif biraz daha yaşama biraz daha tutunuyor burda bir tezatlık görebilirsin ama eskiden ölüm nedir bilmezdim yani ben daha öncesi kimseyi kaybetmemiştim o yüzden olsa gerek ayaklarım pek yere basmazdı hem ölüm neydi ki bir insan nasıl ölebilirdi her zaman baskaları ölüme bir adım atardı ben sadece isimlerini duyar nadirende cenaze namazlarına giderdim yani tam manasıyla ölümü tanımıyordum her şey Arif on beş yaşımda başladı keşke sana anlatabilseydim,kafatasımın içi ilk o zaman yanmaya başladı dünyayı görmeye ilk o zaman başladım sonra sende gittin Arif oysa ben bütün planı usta bir yazar gibi tasarlamıştım ilk sırada ben vardım sen yolda yürürken hızlı adımlarla beni geride bıraktığın gibi şimdide geride bıraktın