İnsana bahşedilmiş en güzel varlık ruhtur bence ve beraberinde tabi ki sevmek iç güdüsü. Sevmek birini, aşık olmak, aşkın ta kendisi olmak duygusu, kalbe muazzam darbeler indirir. Bir yandan yaşanan yüce duyguyla, beslediğin kişiye olan içindeki kelebekler gün geçtikçe bir biri ile çiftleşerek çoğalırlar. Bu kelebekler aslında insanın hayal gücüdür. Aşık olduğu kişiye yüklediği anlamlardır. İşte bu ulvi his,insanın tüylerini ansınız ürpertebilir. İçerilerde bir yerde bir şeyler olduğunu anlar ama bunu anlatamaz insan. Sevmek bir insanı, bazen o kadar pahalıya patlar ki o göğüs kafesinde dolaşan kelebekler insanı bitap düşürür. Bunu birine anlatmak ister lakin kesinlikle yapamaz. Bir çare bulmak ister lakin kesinlikle bulamaz. Ve gel gelelim ki hüsran bayrakları bu aşkın dağlarına çekilirse…yaradanın yarattığı ruhun hayat verdiği o kelebekler birer birer ölürler. Bu ölümler doğalarının açlığından değildir ki zaten çekilen hüsran bayrakları bir aşığın sevme eylemini kesinlikle durduramaz. Ölen kelebekler, kalpte açan çiçeklerin nektarlarındaki umudun tükenişinden ölürler. Umuttur aslında o kanatlara enerji veren, daha doğrusu umutmuş aslında, bunu da aşık zamanın iyileştirici gücü ile anlar. Bu hüsran bayraklarına tırmanıp onu yırtmak bir hışımla veya sakince iplerinden indirip atmak bir kenara, aylar sürebilir. İşte aylar boyunca aşığın avare oluşuna neden olan şey çektiği acıdır çünkü çektiği acı, onun ile sevdiğinin arasında kalan son bağdır…