(Giriş)

Aslında Suikast, yalnızca ölüm\öldürme biçimi değil, engelleri kaldırmak için bir seçenek ve mutlu bir sondur.

 

3.Reich Almanya'sında, fikirlere ve sosyal hareketlenmelere karşı çıkamayacak zayıf insanlar, suikasti daimi son olarak görürdü. 

Her iki taraf için suikaste uğramanın en iyi zamanı büyük bir kongre, toplantı ya da ona benzeyen kitlesel bir hareket sırasında idi. Bir taraf bu kitlesel hareketi korkutmak ve kontrolü altına almak için, diğer taraf ise fikri hareketi hat safhaya ulaştırmak için bu zamanı kollar ama sonucu asla kestiremezdi çünkü seçme hakkı her zaman namlunun ucunda olmuyordu.

 

Sessiz bir ağustos gecesinde gökteki yıldızları izleyen ben, uzaklardan gelen bir ses ile irkildim. Bu ses, bana çok büyük kayıplara mâl olacak ve asla kendisini unutmama izin vermeyecekti. İnce bir kızın ön iki dişinin arasından çıkarmışçasına tiz olan bu ses, insanlara yalnızca ölümü hatırlatıyor ve onlara bulundukları yeri terk etmek için bir sebep veriyordu. Benim gibi sesi ilk kez duyanlar ise merakla alevlerin, şarapnel parçalarının ve bunun gibi birçok ölümcül şeyin vücutlarına girerken vermiş olduğu acı ile ölümün soğuk rüzgarından paylarına düşeni almayı hayal ediyordu. Eğer benimki gibi inançsız bir toplumda yaşıyorsanız ölüm size hiçbir şey ifade etmeyecektir (ölümden sonrasını hayal etmek için çok zamanınız olduğu dışında). Bir de "ölümün doğuracağı sonuçlar nedir?" gibi belli belirsiz sorular yumağıyla boğuşmak için ne kadar zamanınız kaldığını sorgularken ölümün, kulağınızın arkasındaki üç cm çapında bir kurşun deliği kadar yakın olduğunu bilmek...

 

İşte hikayem tam olarak belirttiğim yerden sonra başlıyor. Ağustosun en kanlı günüydü. Koalisyon güçleri tarafından düzenlenen "ıslah hareketi" başarıyla sonuç vermiş ve 20.000 "Asinin" ölümü ile sonuçlanmıştı. Birçok kişiye göre oluşması muhtemel "Asi Örgütünün" kurucu ve yönetici ekibinden 314 kişi öldürülmüş, bir o kadarı da şiddetli acılar eşliğinde ölümün sessiz ve mutlu sonunu getirecek olan işkenceye dört kolla sarılmış, ıslah hapishanelerinde, sorgu odalarında bekliyordu.

Bu sorgu odalarında görev aldığım sıralarda genç biriydim. Uzun boyum, şişkin pazularım ve boş kafamla kimsenin karşımda durabileceğine inanmıyordum. Hatta bir hareketin başına geçip ufkun ötesinde mermiler ile dans edebileceğim aklımın ucundan dahi geçmiyordu. Yalnızca sorgu odalarında asileri öldürmekten haz duyan hatta bazen onların cansız bedenlerini sorgu odalarından çıkarırken saniyelik pişmanlık duyan bir subaydım. Yaptığım şeyin bir görevden öte bir “hayatı yaşamak” olduğuna emindim.

Asilerden biri “Katiller!” diye bağırdı. Gövde gösterisi yapmak için insanları topladığımız şehir meydanında biri. Bu kadar kısa ve aslına bakarsanız anlamsız gibi görünen bu kelime, bazı şeylerin değiştiğinin kanıtıydı. Mesela eskiden göğsümü kabartarak yürüdüğüm titrek sokaklarda artık bir subay olduğumu belli eden her şeyi saklamaya çalışıyorum, sorgu odalarından, ölümden, soğuk bedenlerden haz duymuyorum. Acı ve ölümle yoğrulmuş bu hamur artık pişmanlığa teslim oluyor. Ve bu canımı yakıyor. Bazı şeylerin yanlış olduğundan emin olmaya başlamak ve bu fikirsel değişikliğe uğrayanlara ne olduğunu bilmek ama yine de karşı koyamamak.





16 Mart 1952


Kırmızı renk üstüne kara ve büyük puntolarla “Cesur Yeni Dünya” diye haykıran bir posta gelmiş. Bunun ne demek olduğunu bilenlerin önünde iki seçenek vardır:

“Kaçmak ve Kabullenmek.”

Asilerin başlatmış olduğu “Cesur Yeni Dünya” hareketi hem demokratlara hem de asilerin ölümüne sebep olan benim gibi insanların, kendini onurlu bir şekilde yok etmesi için sunulmuş bir tekliftir. Şartlar göz önüne alındığında işkenceye uğramaktansa ölmek ve en azından ölümümün kendi elimden olması gayet mantıklı. Gayet mantıklı olan bir diğer şeyse kaçmak. Nereye gideceğini, ne yapacağını ya da sonucun nereye varacağını bilmeden her şeyi geride bırakarak yalnızca kaçmak. Belki de kurtuluş “ölüm” denen şeyin avuçlarında bana sunulmuş altın bir kasenin içindeki umuttan başka bir şey değildir. İnançsız bir toplum için pek bir şey ifade etmeyen ölüm, inançlı bir bireyin elinde her şeye dönüşebilir.

Kabullenmek, şifrelerle dolu kısa bir mektup yazmak ve onlara katılmak istediğimi açıklamak, kendime sunduğum seçenekler arasında yoktu ancak pişmanlığım ve elime bulaşan asilerin kanını temizlemek için yapabileceğim tek şey buydu.

Mektubu alıcıya postaladıktan yalnızca bir hafta sonra aldığım mektup ile bu harekete katılmak için saf bir pişmanlık duygusu ve samimiyetin yeterli olduğunu anladım.