Bir yazıya nasıl başlanır? Bilen varsa emin olsun, ben de biliyorum ama bu gün başlangıçların başını unuttum. Bir hipotez vardı, bir yolu bitirmek için onun yarısını bitirmek lazımmış ve o yarısını bitirmek içinde onun yarısını. Bu sonsuz yarımların devinimi yüzünden bir yol asla bitmezmiş. Tabii bu paradoks diye ortaya atılan şeyin çürütülmesi çok uzun sürmedi ama olsun ben çürütülen çoğu düşüncenin yaşadığı beyinler nedeniyle çürümediğini gördüm. Bu yüzden bu yazı nasıl başlayacağımı bilmeyerek başladı ve nasıl bitceğini bilmeden bitecek.

Annemlerin köyde bir Duran amca varmış. Duran amca herkesten buğday toplarmış ve satarmış. Namazlı, abdestli bir adammış. Köyün en zenginiymiş vesselam. Bir gün Duran amca dolandırılmış. Bu devirde birinin dolandırıldığına inanmak zor değil ama herkes şaşırmış. Çok kalender biri olsa da çok üzülmüş Duran amca. Her gün bir borçlu çevirmiş kapısını. Dayanamamış tarlalarını bağını bostanını satmış ve demiş ki borçlulara gelin alın paranızı buldum bir yerlerden. O gün bir kurşun bulunmuş Duran amcanın kalbinde. Borçlular parayı aldı, Duranı da vurdular demiş köylülerin bazıları. Bazıları da Duran kendini vurdu, dayanamadı demiş. Bu olayda annem birinci sınıfta. O Duran amca gibi birinin kendine vurduğuna inanmıyor babam da öyle. Öyle namazlı, abdestli biri kendini vurmaz diyor babam. Ben bunları dinlerken içim üşüdü. İçimle birlikte çayım da üşüdü. Bu lafların döndüğü bir masadan hangi insan mutlu, hangi çay sıcak kalır?

 Ah, diyorum işte! İki kuruşluk paraya tamah edip Duran amcayı vuranlarla başlayıp Kabil’e kadar herkese. Ve görüyorum etrafımda Kabiller Habiller koyun koyuna yatıyor, kirlenmiş paralar ve kirlenmiş ruhlar. Genç kızlar ellerinde kanlı elmaslarla bezeli yüzükler takıyor. Yaşlı bir Kızıldereli ne kadar yanılabilir? Özgürlük altınlarla satınalınabilir mi? Biz görmedikçe kötülük yok olur mu? Deve kuşlarının ömrü ne kadardır?