Beklenen şey ne kadar ümit doluysa o kadar yavaş geçer zaman, sanılanın aksine. Çünkü tereddütten çok sorgulama vardır zihnimizde; neden daha önce olmasın? Haklı, bencil, çıkarcı, doyumsuz bir istek aslında bu, yani hemen hemen insanoğlu. Çok şey bekleriz hayatta; sevdiğimizi, iyiyi, doğruyu, gerçeği, adaleti, otobüsü, bir bebeği, mutluluğu, bazen bir kağıttaki kararı, sıcak, taze bir ekmeği, kendimizi hazır hissetmeyi, yağmuru, güneşi, büyümekte bir çiçeği, beklentilerimizi ve ölümü. Hepsini hayatta beklediğimiz kadar, hayattan da bekleriz. Öngörürüz mesela, tahmin ederiz, sıraya dizeriz, ihtimal güderiz, yüzdelik veririz; düşünüp mutlu, üzgün oluruz; en sona ölümü koyarız... Ömür biter, beklenenler bitmez sanki. Fakat ben beklemeyi reddedenlerdenim artık. Farkına varanlardanım; yorulanlar, değer nedir bilenler, yolunu taşta izleyenler, büyümeye çalışanlar, rahmet isteyenler, eli kalem tutanlar, maddeyi hiçe sayanlar, başını eğmeyenler, yüklemeye çalışan dağı sırtına, kendisini kendisinin üzerine inşa edenlerdenim. Bunlardan kaçını idrak edebilir, kaçını anlatabilirim insanlara bilmiyorum ama yaşayabilir, içlerine yerleştirebilirim tohumlarını veya yaşayamayıp, ölebilirim avuçlarımda topraklara...