Ayakkabısının ucuyla kumda etrafımda bir daire çizdi ve “Ben gelene kadar bu dairenin içinden çıkmayacaksın!” dedi. 


“Emredersiniz komutanım!” dedim.


Komutanın bir zamanların dünyanın en bereketli bölgesinin çölleşmiş topraklarını tozutarak uzaklaşan her adımında vücudum biraz daha gevşedi. Bir ayakkabı ucuyla inşa edilmiş nöbet bölgemin sınırlarının üstünde yürüdü gözlerim. Derin bir iç çekişle nefes aldım. Komutanın dik, kendinden emin, sert, etrafındaki kumları sarsan yürüyüşü… Bir insan neden böyle bir dünyayı seçer yaşamak için? Kimsenin olmak istemediği coğrafyaları, duyguları perdeleyen sert yüz ifadesini, kuşkuyla hareketlenen gözleri, düşmanları, silahları, emirleri, görevleri, kadın kokusu olmayan bir dünyayı ne zaman seçer? Neden böyle bir dünya için yıllarca eğitim almayı göze alır insan? Ben neden bu dünyanın içinde kaldım? 


Şşştt sus, şimdi sorgulamaya başlarsan buradan sağ çıkamazsın, şüphe duyma Ahmet, kendince nedenlerin vardı… Başka şeyler düşün, denizi düşün, göz alabildiğine uzanan sahile bir bak şöyle. Güneşlenen mutlu insanları, denizde voleybol oynayan gençleri, yan taraftaki beyaz saçlı amcanın okuduğu kitabın adını gör; okşarcasına tatlı tatlı esen meltemi, denizin serinliğini hisset… Dur! Denize gitme, baban bu dairenin içinden çıkmamanı söyledi, onu bekle… Diğer çocuklara bak, bazıları kumdan kale yapıyorlar, neden sen de yapmıyorsun, hadi kocaman bir kale yap kendine. Dikkat et, sakın babanın çizdiği çizgiyi bozma. 


Göz alabildiğine uzanan bir kuraklık, çok sıcak. Kayaların gölgelerine daha bir dikkatle bakarak dolaştırdım bakışlarımı, hiçbir tehlike olmadığına emin olmak, tehlikeyle yüz yüze olmaktan çok daha fazla zaman alan ve yoran bir görev. Çalıları bile oynatmayan bir esinti vardı, dört metrekarelik bir alanın içine çizilmiş dairemdeki üç kertenkele bile hiç hareket etmiyordu. Bakışlarımı etraftan çekmeden dairemin sınırlarında yürüdüm, kertenkeleler gölgeliklere kaçıştı. Yürümek zihin açar ama hareket etmek görünür kılar seni, tehlikede olursun. Beni bu dünyada bırakan, bu gerçek tehlike hissi işte, her şey çok gerçek burada; korku, öfke, endişe, güven hissettiğin her duygu, aldığın her karar hayatta kalmakla ilgili. Bu dünyanın içine girince normal hayatımda hissettiğim her şey, aldığım her karar bir yansımadan ibaretmiş gibi geldi. Çıkmak istemedim bu gerçeklikten, böylece kaldım. 


Kertenkelelerden biri bakışlarım eşliğinde koşar adım çıktı daireden. Küçük bir çalının gölgesinde kayboldu. Kayaların, çalıların gölgeleri uzadı gitgide, gün batımı yaklaştı. İçim daraldı, birden nefes almakta zorlanmaya başladım. Bir damla ter döküldü alnımdan yanağıma. Bu dünyaya ait olmayan bir endişeyle kaplandım. Kumdan kaleler yükseldi çölde boy boy. Büyükler başımı okşayıp “Ne güzel yapmışsın, aferin.” dediler. Babamı sordular. Şemsiyelerin gölgeleri uzadı, sahilde kimse kalmadı. Ben dairenin içinden çıkmadım, babamı bekledim. 


Şştt! Sakin ol Ahmet. Birazdan komutan geri gelecek ve birlikte gideceksiniz buradan. O kocaman kumdan kaleyi yaptığın günkü gibi olmayacak.