Bekliyoruz, bekliyorum zamanlı zamansız ne varsa. Bazen büyük olayları, bazen de en ufak şeyleri… Mütemadiyen beklemekle geçiyor ömrümüz. Belirsizlik dolu hayatımızda istemli ya da istemsiz kaçınılmaz bir şey bu beklemek denen illet. Yoruyor süreç, sonu ne olacak bildiğimiz yok. Beklediğine değecek mi değer kaygıları, gitgeller falan derken genelde gitmeleri görüyoruz. Gelirse eğer mucize çünkü. Umut etmek için bile mücadele verdiğimiz bu kötü devirde beklemenin ne acı bir şey olduğunun farkındayız. Farkında olanların bazıları kolaymış gibi beklentiye girme diye ahkam keserler diğerlerine. Sanki çok kolaymış gibi ve kendileri yapabiliyorlarmış gibi… Biraz beklenti makul. Her şeyi de boş veremeyiz ya, zihnimizi anında boşaltamıyoruz ya hani… İçten geliyor bir nevi. Beklentiler yorabilir de güçlendirebilir de. Yorup yormaması da güçlendirmesi de bizim elimizde. Nereye koyarsak beklentilerimizi, akıntısına kapılacağız o vakit. Ya varmak istediğimiz yere sürüklenecek ya da yönümüzü şaşıracağız. Bir de beklentiler arasında boğulmak diye bir şey var, işte bu en kötüsü… Boğulmadığımız, çok fazla sürüklenmediğimiz beklentilerimizin olmasını diliyorum. Size de kendime de…