Hayatımın şu aşamasında
Beklentisizlik sapağından
Sapıyorum
Ne herhangi birinden
Ne Yukarıdakinden
Ne de kendimden
Artık hiçbir şey beklemiyorum
-Desem de inanmayın...-
İfadelerim yorgun
Kelimelerim kesik kesik
Hiçbir şeyin oluş ihtimali canlandırmıyor içimdeki uyuyan aslanı
-Desem de inanmayın, siz bana bakmayın...-
Kükreyişlerim soluk
Sesim kısık
Elim kolum kalkmıyor pek
Bedenim hâlsiz, enerjim tükenik
Sıfırladım tüm beklentilerimi, hayallerimi ve de kendimi
-Siz bana bakmayın, desem de inanmayın diyorum ya işte!-
Sıfır, evet...
Yürüyen bir sıfırım ben
Ya da o koltuktan şu koltuğa kendini atıp duran yan yatmış bir sıfır işte...
Küllerinden yeniden doğmuş gibi diyeceğim ama
İçime sinmiyor, tam karşılamıyor haletiruhiyemi
Zira yeni doğmuş bir bebeğin bedenlendiği hanenin sevinci ve heyecanını paylaşıyor gibi hissetmiyorum kendimi
Hem de hiç...
Doğumdan ziyade ölümü çağrıştıran, yüreğime ve de ruhuma ölüm sessizliği salmakta olan bir hâl bu
Doğum gibi değil de
Ölüm gibi bir sıfır yani...
Yaşarken ölmek
Ya da öleyazmak bayağıdır
Ama sonrasında yeniden doğamamak bir türlü
Bu nasıl iş?
Yaşarken arafta kalmak gibi...
Kendi özgün yolumda, yolculuğumda ''karşı taraf'' her neresiyse
Oraya bir türlü ulaşamamak
İnce, ipince bir köprüde cambaz gibi yürümeye çalışmak adeta...
Geldiğim kıyıya geri dönmek gibi bir düşüncenin aklımın ucundan dahi geçmemesi neyse ki...
-İyi. O zaman ölünmüş galiba. Geçmişe ölünmüş en azından…-
Yürümek, yürümek, yürümek ve yürümek…
Ama karşı tarafa bir türlü varamamak...
Bu nasıl iş?
Nereye gidiyor o kadar çaba, gayret...
Boşa mı yürüyorum Tanrı’m...
Her şey boşa mı...
Yürüyorum, yürüyorum, yürüyorum ve yürüyorum…
Karşı taraf her neresiyse
Oraya ulaşamıyorum, oranın atmosferini soluyamıyorum, karayı bir türlü göremiyorum...
Çıldırıyorum Allah çıldırıyorum
Bari ucundan gösteriverseydin şu karayı!
‘’E o zaman ben de yolun, manzaranın tadını çıkarırım!’’ diyorum ama
Manzara pek değişmiyor sanki…
Benzer işler...
162 santim boyunda, absürt ve de trajikomik bir sıfır kılığında
Sadece yürüyorum...
Nereye gitmekte olduğumu bilmeden
Hiç düşünmeden
Yürüyorum Allah yürüyorum
Ve manzara hâlâ pek değişmiyor
Sanırım bir yerlerde hata yapıyorum
Mu acaba
-Buna hâlâ tam olarak inanmamış bir hâlde buluyorum kendimi. Komik.-
Ama onu görebilecek, düşünebilecek durumda değilim
Diyorum ya; işim var, meşgul bir bireyim
Zira yürüyorum işte
İnce, ipince bir köprünün üzerinde nereye gitmekte olduğumu bilmeden yürüyorum ha bire
Düşünmeye yer yok, alan yok, zaman yok, güç yok, mecal yok
Oyalamayınız beni
Zira işim var, meşgul bir bireyim
Ya cambaz gibi yürümeye devam edeceğim
Ya bu işi beceremeyip sendeleyip düşeceğim
Ya da sınırları daha fazla zorlamadan bu yol sevdasından vazgeçip kendimi o ipten aşağı azledeceğim
Seçim benim...
Mi acaba?
Yoksa yapacağım seçim göklerde bir yerlerde zaten yazılı ve belirli de
Onun ben'den geldiğini zannedecek kadar kendimi kaptırıp iyi mi oynuyorum bu hayat senaryosundaki rolümü...
Ya da
Beşer bu ya işte;
Ben'in O'ndan ayrı olduğu yanılsamasına kapılıp ''Benim iradem, benim seçimlerim!'' diyerek ayrılıktan ayrılığa mı sürüyorum atımı...
Mümkün, hepsi de gayet mümkün...
Her neyse de
Yaşayarak göreceğiz artık işte...