Hava kararmaya başlarken daha çok üşümeye ve korkmaya başlamıştı. Uzakta bir ateşin etrafında ayakta durmuş, sessizce ateşe bakan adamlara baktı. Daha yakınında, bir taşın üzerinde oturmuş gözlerini ayırmadan karşıya bakan bir adam vardı. Elinde yanan, yandıkça uzun bir kül halini almış bir sigara vardı. Öylece kıpırtısız, sessizce karşıya bakıyordu. Adamın baktığı yöne baktı ama karanlık iyice bastırdığı için bir şey göremedi. Ama biliyordu nereye baktığını, baktıkça çaresizliğinin nasıl arttığını, umudunun nasıl tükendiğini. Soğuktan ellerinin uyuşmaya başladığını hissedince adamın soğuktan donmuş olabileceğini düşündü. Çünkü üzerinde yalnızca pijama vardı. Üzerindeki battaniyeyi adama vermek için ayağa kalktığında ayakları soğuktan hissizleştiği için ilk birkaç adımı güçlükle attı. Üzerindeki battaniyeyi alıp adamın üzerine örttü. Soğuk daha da dayanılmaz bir hâl almıştı şimdi. Titremeye başladığını fark etmesin diye adamın yanından bir şey söylemeden uzaklaştı. Hava zifiri karanlıktı, annesi bu saatte dışarıda olmasından hep tedirginlik duyar, sürekli arardı. Acaba gidecek bir evim, evde bekleyen bir annem olmayacak mı diye çok kısa bir an düşündü, beynine bir ağrı saplanır gibi oldu. Başını kaldırıp gökyüzüne baktı, yıldızlar hep olduğu gibi parlasa da biraz sönük gibi geldi ona. Geçen yaz üniversiteden 2 arkadaşıyla bahçede çadır kurup yıldızları seyretmişlerdi. Her kayan yıldızda dilek tutmuşlardı. Uzun süre baktı yıldızlara son bir dilek hakkı için. Gözlerine yaş dolmaya başlamıştı. Keşke dedi içinden, keşke bu bir kabus olsa. Yıldızlar oldukları yerde duruyorlardı, yürümeye ve gökyüzüne bakmaya devam etti. Bir sıcaklık hissedip durdu, kafasını kaldırdığında ateşin yanına gelmiş olduğunu fark ederek şaşırdı. Çünkü ateşin yanına özellikle gelmiyor, ısınmak istemiyordu. Hâlâ soğuk bir yığının altında yatan annesi, kardeşi, arkadaşları varken ateşin yanına gelmiş olmaktan suçluluk ve utanç duyuyordu. Ateşin etrafında diğer kişiler gibi başını eğdi ve gözlerini yanan ateşe dikti. İçinden ağlamak geliyordu, soğuk sırtından içine işliyordu, suçluluk duygusu göğsünü yakıyordu. Nefes almak ne zor… Kendine nasıl nefes alması gerektiğini hatırlatmaya çalışırken soluk alışverişi hızlanmıştı. Zaman geçiyordu. Yelkovanın ucunda bir bıçak, akrebin ucunda bir ateş vardı. Etini keserek, yakarak ilerliyordu zaman. Tekrar ilk bulunduğu yere doğru hızlı adımlarla yürüdü. Beton yığınının önünde durup seslenmeye başladı. Anneee!, Deniiiiz!, anneeeee! İnsanlar başını kaldırıp sessizce ona baktı, taşın üzerinde oturan adam kalktı yanına geldi, durdu. Elini genç kızın omzuna koydu. Üzerindeki battaniyeyi sırtına örttü, geri dönüp ateşin yanına doğru yürüdü. Genç kız dizlerinin üstüne çöktü. Ağladı. Bitmeyecek sandığı karanlık yavaş yavaş aydınlanmaya başladı, birileri gelir diye yine gözünün görebildiği en uzak noktaya bakarak beklemeye başladı. Hava yeniden kararmaya başladığında aynı yerde duruyor ama artık kimseyi beklemiyordu.