En sevdiğim belgesel olan orijinal adı ile "The Story of God". Türkçe'ye çevrilirken bazı endişelerden dolayı "İnancın Hikâyesi" olarak aktarılmış olsa gerek. National Geographic yapımı olan belgesel ilk sezonunu 2016'da yayınlamıştı. İkinci sezonu bir sene sonra veren yapım şu an son sezonu için Netflix ile anlaşmıştır.

Belgesel daha önce tanrı rollerinde izlemeye alışkın olduğumuz Morgan Freeman'ın eşsiz anlatımı ve ruhuyla çok daha anlamlı hale geliyor. Birçok dinin ve kültürün araştırıldığı, bizzat yerinde yapılan ritüel ve ibadetler ile hem tarihsel hem de ruhsal bir yolculuğa çıkıyoruz. Freeman gittiği her mekana, tanıştığı her insana o kadar önyargısız yaklaşıyor ki biz de adeta kendi inançlarımızdan sıyrılıp oluşumu çok daha objektif değerlendiriyoruz.

Dizinin ilk bölümü ruh ve reenkarne üzerine olup adeta sonun başlangıcını yani "ölümün ötesi"ni araştırıyor. İlk sezonun sonraki bölümlerinde ise son nedir, başlangıç nerededir, tanrı kimdir, dinlerde algılanışı nasıldır, ilk günah neydi ve kötülük nedir, mucizeler mümkün mü gibi birçok soruya cevap arıyor. Bunu yaparken bazen bilim adamları, çoğu zaman din adamları ile konuşuyor, her şeyi en basit şekilde kavramaya çalışıyor ve her kültürü kendi dinamiği içinde ele alıyor. Öğrendiklerini pratiğe dökerek ve sadece bir "insan" olarak ibadethaneleri, camileri, kiliseleri, hapishaneleri, mezar ve yazıtları ziyaret ediyor.

Bu soyut kavramlar ile temeli oluşturduktan sonra ikinci sezonda ötenin bir adım daha ilerisine gidiyor. Neredeyse her dinin görev verilen ve kitlelere seslenmesi gereken, inançları için çağrı yapan bir seçilmiş bir kişisi vardır. İşte Freeman da rahiplerden peygamberlere, medyumlardan azizlere kadar öğretiyi uygulayan kişilerin rehberliklerine dahil oluyor. Yaşam sonrası mekanlar olan, şu an için kimsenin gerçeğini tam olarak bilemediği "cennet ve cehennem" kavramlarını irdelerken keşfettikleri ile sunucuyu ve tabii bizleri de oldukça etkiliyor. Bu sezonun sonunda ise tanrının varlığının ispat edilip edilemeyeceği tartışması ele alınıyor. İsmine hangi dilde ne denirse denilsin kabul gören ilahi gücün dünyamızda kendisini nasıl ve hangi biçimlerde gösterdiği işleniyor.

Son sezon için ikinci sezonun daha geniş bir perspektifle ele alınmış hali diyebiliriz. Dinlerin yasak koştuğu günahlar, cezalar, onlardan kurtulma yolları, şeytan kimdir ve onunla nasıl mücadele edilir gibi karanlık konular derinlemesine ele alınıyor. İçsel yolculuğun belki de en zor tarafı bu bölümleri izlerken kendi inançlarımız çerçevesinde hayatımızı en başından değerlendirmek olabilir. Bu buhrandan kurtulabilirseniz tanrının tecellisi ve onu bizzat tecrübe edenlerin özel konuşmalarına şahit olabilirsiniz. En sonda ise Freeman dinin bilinmeyen yönlerine, gizli tarikatlara ışık tutuyor. Son olarak ise kutsal metinleri incelerken geçmişten günümüze süren bu yolculuğun bugüne izlerine değiniyor. Tüm bu anlatılanların içinde bulunduğumuz modern yaşam üzerine etkisi nedir, biz bu sürecin neresindeyiz ve nasıl ilerleyeceğiz?

Belgeselde birçok farklı ülkeyi ziyaret ediyoruz ve Türkiye'den Çatalhöyük, Göbeklitepe gibi oldukça önemli mekanları da izliyoruz. Dinler tarihinin yanı sıra, ülkelerin ve kültürlerin aslında inanç sistemlerinin nasıl ortasına kurulduğunu fark ediyoruz. Oldukça hassas ve derin konulara gerçekten olabildiğince eşit mesafede yaklaşan yapımda en çok dikkat çeken nokta ise farklı farklı kuralları, ritüelleri, yasakları olan birçok "din"in benzer yönlerinin çokluğu oluyor. Öyleyse neden bu kadar farklı oluşum var? Orası da içsel yolculuğun öznel cevapları. :)

Ben inancın hayatımızın her alanında yaşananlarla paralel olarak değişim gösteren bir sistem olduğunu düşündüğüm için bu yapımın baş ucu bir belgesel olduğuna inanıyorum. Her izlediğimizde yeni keşifler yapabileceğimiz, eski doğrularımızı yeniden inşa edebileceğimiz yahut tamamen ortadan kaldırabileceğimiz bambaşka yolculuklara açılan bir kapı. Eğer kapıyı çalmaya korkuyorsanız en azından bir tıklatmanızı ve varoluşumuza en baştan başlamanızı tavsiye eder, iyi seyirler dilerim. :)