J, bir defasında daha önce hiç olmadığı kadar sıkıntıya düştü. Her gün aynı saatte, dakik bir şekilde vardığı rutubet kokulu iş yerine gitmekten son anda vazgeçti ve rutininden farklı olarak dışarı çıkmayı seçti. Onun 'içeri' olarak kabul ettiği şey genellikle müthiş bir sadakatle sarıldığı işiydi. Bunun haricindeki her şey dışarı olarak sayılabilirdi. Zira evinde dahi pek vakit geçirmeyen J dışarı fikrine hayatı boyunca çok nadiren sıcak bakmıştı. İşte, sıkıntısı hem bu monoton yaşantısından hem de bu gibi sayılı günlerde işinden ayrı kalmasıyla oluşan huzursuzluğundan geliyordu. Bu huzursuzluk birdenbire ortaya çıkmış değildi fakat böylesine yoğun bir buhran ile de ilk tanışmasıydı. Babası böyle günler için 'lanetli gün' yakıştırması yapardı. Gerçekten de bunu duyduğu zamanlarda hep kötü şeyler yaşamış olduğunu biliyordu J. Zihnine düşen hatıraları var olan gerginliğini daha da artırdı. Neyse ki biraz gezinmenin rahatlatıcı olabileceğini düşündü sonradan. Çünkü bir kere karar verdi mi onu mutlaka yapmalıydı. Şimdi vazgeçip işe dönmeye kalksa daha kötü belalarla karşılaşırdı. En iyisi tüm bunları unutup küçük bir gezintiye çıkmaktı. Böylece temiz ve güzel elbiselerini giyinerek ayrıldı evinden. 


Bu açık ve sıcak pazartesi sabahı diğerlerine de lanetli gelmiş olacak ki içinde sıkıntı balonları patlayan başka biri daha vardı. Bu kişi bir yoksulu andıran görüntüsüyle bilinir fakat gerçekte zengin veya fakir olup olmadığını bilen pek yoktur. Oğlu ile beraber yaşayan kendi halinde önemsiz biridir bay D. Onun, J gibi sıkı sarıldığı düzenli bir işi yoktur. Olsa bile rahatına düşkün hali ve tembelliği yüzünden işini önemseme huyu hiç oluşmamıştır. Bu küçüklüğünden beri böyledir; hayatın sıkıntılarına ciddiyetle bakmaz, kim ne yaparsa yapsın umursamaz. Çünkü her şey olması gerektiği gibidir onun için. Hiçbir şeyin değişmeyeceğini düşündüğünden kötüleri iyi yapmaya, fakirleri zenginleştirmeye veya mutsuzları mutlu etmeye uğraşmaz. Bunları düşünmek bile gereksizdir çünkü bay D için. Hatta bir keresinde berbat halinden dolayı tanrıya isyan eden bir yoksula karşılık olarak şunları söylemiştir. “Sakin ol küçük dostum, bu haykırışların anlamsızdır. Tanrının, senin kötü durumunla bir ilgisi yok. İsyan edeceksen seni dünyaya getiren ebeveynlerine gitmelisin. Git ve onlara hesap sor beni neden böyle bir yere getirdiniz diye. Belki o zaman bir nebze rahatlarsın da kendini paralamazsın bir daha. Sonra da acınası hayatını kabullen ve bununla yaşamaya alış. Ya da her şeyi unut ve hiçbir şeyi önemseme, sen bilirsin. ” Şimdi onun biraz acımasız davrandığını düşünebilirsiniz ama gerçekten bunun hiçbir karşılığı ve önemi yoktur D'nin zihninde. Onun şimdilik tek derdi o lanetli gün içinde yapacak hiçbir şey bulamamış olmasıdır. 


Bu iki adamın o günün sıkıntısına dayanamayıp benzer vakitlerde benzer şeyler düşünmesi elbette tesadüf değildir. İnsanlar arasındaki bağlar sandığımızdan daha ilginç işliyor olabilir. Durduk yere gerçekleşen rastgele diye nitelediğimiz olaylar belki bay D'nin görüşüne uygun biçimde “zaten olması gerekenler” içinde değerlendirilebilir. Fakat buna kanıt sunamayacağımız için şimdilik ikisinin de neler yaptığına bakmak gerekir ki yaşamın belirsizliklerinin ne denli ilginçlikler getirdiğini anlayabilelim. 


Biz bunları düşüne dururken iki garip görünümlü adam da harekete geçmiş... J hassas vücudunu sarıp sarmalayıp dışarı çıkmış. Öylece aylak aylak dolaşmaya başlamış. Bay D ise sıkıntısından patlamak üzereyken son anda “bari televizyonu açayım da bir şeyler izleyeyim” demiş. Böylece ikisi de dünyanın çoğunun müthiş bir şekilde dert edindiği 'baş belası' olarak bilinen can sıkıntısını gidermeye çalışmış. Dışarıdaki adam çevresindeki insanlara baka baka yürürken sokağın meydana bakan köşesinde bir çocuk görmüş. Bu çocuk oldukça iyi giyimli, bakımlı ve temiz görünüyormuş; adeta parlayan bir yıldız gibiymiş. J çocuğa doğru yönelmiş ve onun yanına gitmeye karar vermiş. Bu arada evdeki adam televizyonda bulduğu bir filmi buzdolabındaki içeceğiyle birlikte izlemeye karar vermiş. O da buzdolabına yönelmiş. Oturma odasından mutfağa doğru giderken gözüne siyah bir şey takılmış. Biraz daha yaklaşınca bunun bir böcek olduğunu anlamış. Dışarıdaki adam çocuğun yanına gelince çocuk birden irkilmiş. “Lütfen daha fazla yaklaşma!” demiş çocuk. J önce şaşırmış ardından “neden böyle dedi acaba” diye düşünmeye koyulmuş. Böceğe daha yakından bakmak için eğilen evdeki adam yeterince yaklaştıktan sonra durmuş ve şöyle demiş “bu böcek neden hareket etmiyor?”


Çocuğun tepkisi karşısında şaşıran ve durumu anlamlandıramayan J çocuğa kendisinden neden korktuğunu sormuş. Çocuk “çünkü beni öldüreceğini biliyorum” demiş. Adamın şaşkınlığı iyice artmış. “Seni uzaktan görünce oldukça merak ettim ve ışıltına dayanamadım” demiş. Bu sefer çocuk şaşırmış ve “ne parıltısından bahsediyorsun, kapkarayım görmüyor musun!” demiş. “Ayrıca izleyeceğin film de öyle berbat ki nasıl dayanırsın anlamış değilim böylesi kötü bir filme.” Adam hiçbir şey anlamamış. Garip biri diye geçirmiş aklından. 


Böceğin numara yaptığını düşünmüş evdeki adam. Hayatta kalma arzusunu takdir etmiş ve canını bağışlamış. Hem koca evi bir böcekle paylaşamaz mıyım diye düşünmüş. “Öyle ya ne zararı olacak ki” diyerek buzdolabından içeceğini almış. Böcek canını kurtardığını anlayınca usulca yoluna koyulmuş. Dışarıdaki adam da o sırada çocuktan uzaklaşmış halde, yarım kalan yürüyüşüne devam ediyormuş. Çocuğun hangi filmden bahsettiğini anlayamamış J. Onu pırıl pırıl görmesine rağmen çocuğun bunun tam tersi olduğunu savunması da garip gelmiş adama. Üstelik onu öldürecekmiş. “Ne öldürmesi yahu, o da nereden çıktı!” diye geçirmiş aklından. Yürümeye devam etmiş. Daha önce girmediği sokaklara dalmış. Çocuğun hayal ürünü olup olmadığını sorgulamaya başlamış bir yandan. Uzun zamandır böyle ilginç bir hisle karşılaşmadığını fark etmiş. Aklındaki meşguliyet adamın can sıkıntısını gidermiş. En azından düşünecek bir şeyler bulmuş, bu yüzden de çocuğa minnet duymuş. 


O sırada evdeki adam da filmin sıkıcılığından yarı uyuklar vaziyetteymiş. Biraz sonra vızırdayan zil sesiyle irkilmiş. Sersemlemiş haliyle kapıya yönelen adam “bu saatte kim gelir ki buraya” diye geçirmiş aklından. Kapıyı açmış ve tekrar televizyonun karşısındaki koltuğa bırakmış kendini. Gelen kişi oğluymuş. “Selam babalık” demiş çocuk, “neler yaptın bugün?” J bu soruya karşılık önce bir iç geçirmiş ardından uzun cümlelerle cevabını vermiş. “Sen gidince o kadar sıkıldım ki şu adını bile bilmediğim saçma filmi izlemeye başladım. İzlerken de tahmin edebileceğin gibi uyuklamışım. O sırada bir de rüya gördüğümü hatırlıyorum. Rüyamda senin yaşlarında bir çocuğun yanına gidiyordum. Çocuk bir tanrı gibi parlıyordu, gözlerimi alan ışığı beni öylesine etkiliyordu ki ona bir şeyler söyleme gereği duydum. Fakat çocuğa yaklaşınca onun bir anda kaybolduğunu fark ettim. Yani aslında hâlâ oradaydı, görebiliyordum fakat yok gibi hissediyordum. Anlayamadığım bir şeydi.” 


“İlginç” diye karşılamış çocuk. “Bugün yanıma bir adam geldi ve ne kadar güzel parladığımı söyleyiverdi aniden. Ben de yüzümdeki pisliği göstererek ne kadar karardığımı görmüyor musun diye çıkıştım ona. Ayrıca beni öldüreceğini söyledim ki biraz korksun ve kendini aptal gibi hissetsin diye. Kim bilir ne biçim tırsmıştır.” “Senden de korkulur be ufaklık” demiş bay D gülerek. Çocuğun gelişiyle adamın neşesi de yerine gelmiş. 


Dışarıdaki adam ise artık yürümekten iyice yorulmuş haldeyken bir yerde oturup dinlenmeye karar vermiş. Aklındaki sorgulamalar sonucunda bir çözüme ulaşamayacağını anlamış. Nihayetinde gittikçe delirmeye başladığına kanaat getirmiş. Fakat yine de can sıkıntısından kurtulduğu için iyi hissediyormuş kendini. Eski görünümlü bir binanın kapısının önüne atıvermiş yorgun bedenini. Bir süre dinlenmiş. Arkasına aldığı binaya bakmış. Aklına eski anıları gelmiş. Tıpkı bunun gibi bir binada yaşadığı günleri hatırlamış. Sonra aniden bir böceğe takılmış gözleri. Merdivende gezinen siyah bir böcekmiş bu. Antenlerini hareket ettirerek yavaşça yürüyormuş. İlgisini çeken bu böceği yakından incelemek için ayağa kalkmış. Böcek sanki kendisini anlamışçasına peşine takılmasına izin vermiş adamın. Merdivenden binanın içine doğru harekete geçmiş böylece böcek ve onun arkasından adam. J böceğin kaçmayışına sevinmiş. Onu gideceği yere kadar takip etmeye karar vermiş. Öyle de yapmış; böcek yürüye, adam onu takip ede. Kısa süreli bir yolculuktan sonra böcek bir kapının sol alt köşesindeki delikten içeri girivermiş. Adam böcekle ayrılma zamanının geldiğini anlamış fakat içindeki merak onu farklı davranmaya itmiş. Zili çalma düşüncesi gelmiş aklına. Nedenini bilmediği bir şekilde böceği takip etmek istiyormuş hâlâ. “Fakat ne istiyorsunuz diye sorarlarsa cevabım ne olacaktı ki?” diye düşünmüş. Aklına yatan birkaç fikri değerlendirdikten sonra birinde karar kılmış. “Hmm, onlara üst komşuları olduğumu söylerim ve evinizdeki çevirmeli telefonu kullanabilir miyim diye sorarım. Üstelik evimde beslediğim çok nadir bir tür olan Rodnak böceğim de evinize girmiş olabilir, zira bugün onu çok aradım ama bulamadım. Kapınızın altındaki deliği de hesaba katarsak buraya gelmiş olabilir” diye hayal etmiş kendi kendine.


“Evet, evet kesinlikle. Böyle dediğim zaman benden pek şüphelenmezler. Hem böylelikle evdekilerle tanışmak için de bir fırsatım olur” demiş ve cesaretini toplayarak zile basmış. 


Evdeki adam ve çocuk zil çaldığı sırada mutfaktaymış. İkisi de acıktığından yiyecek bir şeyler hazırlamaya karar vermişler çünkü. Zil sesini duyan adam kapıyı açmaya gitmiş. Çocuk mutfaktan seslenerek “birini mi bekliyordun?” demiş. “Yoksa geçen gün gelen kadın mı yine” diye de eklemiş. Adam da gülerek “dalga geçmeden de duramazsın be ufaklık” demiş. Kapıyı açmış ve tanımadığı bir adamla karşılaşmış. 


-Merhaba komşu, nasılsınız?

-Komşu mu? Seni daha önce hiç görmemiştim. Hangi katta oturuyorsun?

-Eee... evden pek çıkmam, o yüzden karşılaşmamış olabiliriz. 

-Neyse, ne istemiştin?

-Şey.. telefonum arızalandı da sizinkini kullanabilir miyim? Yalnızca iki dakikacık. 

-Yabancıları sevmem ama kısa sürecekse bu seferlik kabul edebilirim. 

-Çok teşekkür ederim, acil bir konuşma olmasa rahatsız etmezdim. 

-Önemli değil, çekinmeyin. İçeri girin hadi. 

-Bu arada kapınızın altında bir delik açılmış. Apartmanı böcekler basmış, dikkatli olun derim. 

-Hay aksi! Şu işe de bak, nasıl fark etmemişim bunca zaman. Üstelik kocaman bir delik. Fare bile geçer biraz zorlasa. Lanet olsun. Kapatayım şurayı hemen. 

-Evet kapatsanız iyi olacak. Ben de bu arada telefon görüşmesini yapayım. 

-Ah, evet telefon şuradaki masanın üstünde. 

-Teşekkürler. 


Adam içeri girmeyi başarmış böylece. “Çok kolay oldu“ diye geçirmiş içinden. “Şu ender böcek numarasına bile gerek kalmadı. Ha, böcek demişken, bakalım şimdi nasıl takip edeceğiz onu. Hiçbir yerde de görünmüyor ki. Adam işini bitirene kadar bulabilsem bari. Belki de mutfağa gitmiştir. Ne de olsa yemek kokusuna dayanamazlar. Sahiden, dedikleri gibi yemek kokusunu alabiliyorlar mı acaba? Her neyse hemen mutfağa da bakayım sonra telefon işini hallederim.”


Böylece mutfağa yönelmiş J. Mutfağa doğru giderken kapının ardında bir parıltı fark etmiş. Gözlerini ovuşturmuş. Biraz daha ilerlemiş ve mutfak kapısını açmış. 


Karşısında gördüğü manzara sebebiyle dehşete kapılmış J. Muazzam bir ışıltıyla karşılaşmış. Bugün gördüğü çocuğun ta kendisiymiş karşısındaki. 

O sırada duyduğu sesle irkilen mutfaktaki çocuk ise kafasını çevirdiği anda müthiş bir korkuyla kalakalmış olduğu yerde. Elindeki kaşığı yere düşürmüş. “Sen!!” demiş. 


-Burada ne işin var senin!

-Şimdi anlıyorum.

-Neyi anlıyorsun?

-Neden buraya geldiğimi.

-Deli misin be adam. Kimsin sen? Nasıl buldun burayı? Ne işin var evimizde? Beni mi takip ettin yoksa! Öyle ya takip etmişsin işte pislik herif. Ne istiyorsun benden? O garip davranışlarından belliydi kaçık herifin teki olduğun. 


-Dur sakin ol, sana zarar vermeyeceğim. Neden burada olduğumu anlatayım. Bugün seninle karşılaşmıştık. Sonrasında çok düşündüm. Senin gibi birine daha önce hiç rastlamamıştım. Parlaklığın karşısında büyülenmiştim. Ne olduğunu hiç anlayamadım. Sonra kendimden şüphe etmeye başladım ve bunun bir hayal olabileceğini düşündüm. Son zamanlarda aklımın düzgün çalıştığından bile emin değilim. Bu da uydurduğum saçma hayallerden biri galiba diye düşündüm. Yürümeye devam ettim ve bir süre sonra yorulunca bir evin önünde dinlenmek üzere durdum. Merdivenlerde bir böcekle karşılaştım. Önce onu biraz inceledim. Ama yaklaştıkça daha çok ilgimi çekiyordu. Ben de onu takip etmeye karar verdim. O da beni kabul etmiş gibi peşinden gelmemi yadırgamadı. Böcek merdivenlerden yukarı çıktı ve bir süre sonra sizin kapınızın altındaki bir delikten içeri girdi. Ben de sebebini bilmediğim bir şekilde böceğe ulaşmanın yolunu aradım. Böylece aklıma bir plan geldi ve babanızın da izniyle içeri girdim. Ona telefonla görüşeceğimi söyledim. Yani bu anlayacağın üzere basit bir yalandı. Sonra böceği görmek için mutfağa yöneldim ve seninle karşılaştım. İşte şu anda karşımda seni görüyorum. Demek ki zihnim yanılmamış. Sen gerçekten varsın. 


-Hmm... Anlıyorum. Şimdi daha iyi anlıyorum. Senin tehlikeli olduğunu hissetmiştim. İlk karşılaşmamızda beni öldüreceğini söylemiştim sana. Bunu sen korkasın diye söylediğimi sanmıştım ama yanılmışım. Asıl korkudan titreyen bendim. Çünkü senin de anlayacağın gibi ben bir kurbanım. Senin için tatlı bir lokma. Avcı için heyecan verici bir av. Kokumu takip edebileceğin gerçeğini gözden kaçırmışım. Neyse ki artık bunun bir önemi yok. Dediklerimi anlayabiliyorsun değil mi?

-Tam olarak değil ama yavaş yavaş hissediyorum sanırım işin aslını. 

-Öyleyse bunu tamamen hissetmene yardımcı olayım. 


Çocuğun bunu söylemesi üzerine adam, karşısındaki parlaklığın gitgide azaldığını ve çocuğun sanki bir şeye dönüşümünü izlemiş. Parlaklık tamamen kaybolunca tıpkı merdivende gördüğüne benzer bir böcekle karşılaşmış J. Müthiş bir şaşkınlıkla doluvermiş içi. Büyüleyici ışıltısıyla hayran olduğu çocuk artık kapkara bir böcekmiş. Fakat bu görünüşün aldatıcılıktan uzak, daha gerçekçi olduğuna karar vermiş adam. Üstelik artık heyecanı da artıyormuş ve kendisi de farklı bir şeye dönüşüyormuş. İçindeki arzu şiddetli bir şekilde yükselirken karşısındaki böceğe olan hisleri de değişiyormuş. 


Biraz sonra mutfakta, karşılıklı olarak duran kapkara bir böcek ve uzun kıllı bacaklarıyla kırmızı-siyah tonlarında bir örümcek varmış. Adam işte bu dönüşümüyle olayın aslını iyice kavramış. Garip vücudunu izlerken kendi özüne dönmenin ne denli mutluluk verici olduğunun farkına varmış. Üstelik o uzun yürüyüşünün ardından çok acıkmış olduğu gelmiş aklına. Bir anda karşısında duran böceği fark etmiş yeniden. Bu böcek az evvel parlayan çocukmuş. Bunun farkındaymış. İkisi de hareketsizmiş. Çocuk ölümünün yaklaştığını biliyormuş. Adam da onu öldüreceğini. 


-Seni öldüreceğimi gerçekten de biliyordun. Bunu söylediğinde içim berbat bir hisle dolmuştu. Sanki bir süreliğine olduğum yerde kaybolduğumu hissetmiştim. Ama anlam verememiştim. 

-Şimdi her şey kafanda oturduğuna göre yapman gerekeni yapabilirsin değil mi?

-Evet, seni öldürmem gerekiyor. Uzun zamandır açım. Hatta hiç bu kadar aç hissetmemiştim. Ayrıca senden aldığım bu muazzam koku işini bitirmem gerektiğini söylüyor. 

-Öyleyse bitir işimi.


Böylece harekete geçmiş örümcek. Kalın uzun bacaklarıyla vücuduna tekmeler savurduğu böceği sersemletmiş ve iyice köşeye sıkıştırmış. Kocaman ağzıyla kavramış boynunu. Ve vahşi ısırığıyla son ver...


Son verm... Son vermi... Vermi... Yok olmuyor. Son veremiyor. Evet, artık kesinlikle biliniyor ki son veremedi. Hikayenin gerçekçi bir sonla bitmesi elbette ölüm ile mümkün olacaktı. Ancak burada neyin gerçek olup olmadığı elbette bilinemez. Belki bay D evladının yardımına koşup son anda kurtarmıştır çocuğu. Belki ısırmak için hamle yapan örümcek, mutfağın yağdan kaygan hale gelmiş zemininde son anda yere düşmüştür. Öyle ya bacakları bir hayli uzun ve denge kurmak için yetersizdir henüz. Yahut bir başka ihtimale göre tam öldürmeye yeltendiği vakit işkolik kahramanımız J, müdürünün son tembihini hatırlayarak hemen bir aceleyle iş yerine ulaşma çabasını göstermiş ve doğrudan camdan atlayarak kaçmış olabilir. Pekâlâ hikayemiz olanca karanlığına rağmen parıltılı bir son ile bitmiş olabilir. Ve biz de nihayet bay D'nin o muhteşem sıkıcı filminden dışarı çıkabiliriz. Öyle ya ne kadar karanlık görünürse görünsün, çoğu zaman belirsizlik ile sarmalanmıştır hayat. Bu yüzden geleceğini bilemeyeceğimiz yaşamlar için karalar bağlamamak gerekir bay D gibi. Hem bunca melankolinin kimseye de faydası yoktur değil mi çocuk?