Hayatımın labirentinde, akıl dolu dünyamın kuytularında, sürekli sağa sola sıçrayan kurbağalar gibi belirsiz ihtimallerin peşinden sürükleniyordum. Adeta bir filin beklenmedik bir anda devrilmesi gibi hayatımın dengesi de büyük bir etkiyle sarsılıyor, bileklerimdeki deri altında bu olayın yankıları hissediliyordu.


Zihnimdeki kitabın sayfaları, rüzgarın hızlıca çevirdiği yapraklar gibi hızla açılıyor; hangi ihtimalin hangi anla bağlanacağını kestiremeden karmaşık düşüncelerin denizinde geziniyordum. Bu düşünceler, sayfaların arasında kaybolmuş hikayeler gibi belirip kayboluyordu. Bazen fişi çekilmiş bir koma gibi kala kalıyorum, cevapsız ihtimallerin sonsuz denizinde sıkışıp kalıyordum. Gözden kaçırılan sayfaların, cevapsız soruların ipuçlarını taşıdığı düşüncesi; zihnimde derin izler bırakıyordu.


Beynim, bu karmaşık düşünce dalgalarının içinde yüzerek yol almaya çalışıyordu. Her bir dalga farklı bir olasılığı temsil ediyor, her sayfa farklı bir hikayenin kapısını aralıyordu. Ve belki de cevapsız ihtimallerin içindeki cevaplar, en az beklenildiği anda gözden kaçırılan bir kelimenin anlamı gibi aydınlanacaktı.