Bu rüzgarın nereden estiğini hiçbir zaman bilemeyeceğim bu yarı karanlık yüzümle.

Kime değmiş, kimi teğet geçmiş ve kimi delip geçmiş,

Bilemeyeceğim bu esintilerin kederini.

 

Avareye çalınmış geceyi sabah etmeye bakanlarız biz.

Bizi örtenin hâlâ elbise olmadığını hangi deli haykırır karanlık sokaklarda

Tek suçumuz geceye bırakmak her şeyi.

Doğumu

Ölümü

Gebermeyi

Tekleşmeyi, çiftleşmeyi ve tekelleşememeyi...

 

Seni bilmem ama,

Ben kendimin, en kuytu köşelerine başımı uzatıp; yatacağım bu bilinmez geceye.

Eşiklere oturmuşuz seninle, sonsuz biralarla yıkanır sokaklar,

Sokaklar bizim olana kadar

Köpüklenir, çalkalanır gemiler gibi devrilir adeta bir o yana, bir bu yana devrilir gece.

Herkes çıldırır dört duvarları olunca sokaklarımızda.

Sarhoş olmamanın cesaretiyle bitirirler geceyi çıldıranlar, isimsiz insanlar.

Aynı intiharın boynuna bilinmez bir esintinin değmesi gibi.

 

Çöpçüler erdemine ulaşmak için çoğu zaman tek bir ateşten yakardık sigaralarımızı.

Çoğu zaman doğmamış çocuklarımız olurdu bizim;

Sokaklara salardık, büyütürdü o bilinmezlikle.

Biz de eşikleri boşaltıp; kendimize, içimize dönerdik kara kışlar gibi.

 

Kim şimdi kutsayabilir bu geceyi?

Kim şarkı söylemez bu alaca mehtaplara karşı?

Kim hatırlar özgürlüğü elinden alınmış şiirleri?

kim ibatenin tam ortasında çocuklarını düşünür şimdi?

 

Biz yine sevişir miyiz bu iktidarla, bu tiranların gözü önünde.

Yaratır mıyız bir sokak, her sokağında gülleri kana bulanmadan açan?

Sokaklarımızda;

Çöpçüleri şaraba doymadan,

Çocuklarımız daha oynamadan,

Bilmeden karanlığı,

Masallarımızın kahramanlara ihtiyaç duymadan,

Öldürür müyüz bir hayali daha, gün ışımadan?

 

Kim geçer yüreğimizden

İkimiz de yatağı boydan boya vücutlarımızla kaplarken.

Aynı göğü kaplayan ve ulaşılmaz maviliğe;

Tanrı denildiğini, insan ne zaman anlar?

Ölünce mi...

Öldürülünce mi...