Bir giriş cümlesi seçsem kendime gerisi gelecek ama kafamın içindeki yoğun sesler buna izin vermiyor. Sahi, ne zamandan beri böyleyim. Sanki kafamın içinde bir sürü sekme varmış da her biri aynı anda çalışıp beni delirtmeye çalışıyor gibi. Sanki bir boşlukta oradan oraya savruluyorum.

Hiçbir şeyden mutlu değilim. Doyumsuz muyum diye düşünmeye başladım. Ya da acaba sadece hiçbir şey yolunda gitmiyor da ben mi farkında değilim? Yoo, gayet de farkındayım. Ama kendimi kandırıyorum. Hep yaptığım şey... Geleceğimi inşa ettiğimi sanırken aslında geleceğimin hiç var olmamış olduğu o günlerden birinde olmak… Olmayacak şeylere, kişilere, hayallere zaman harcamak… Hepimizin en çok yaptığı ama farkına varınca asla yeniden aynı kişi olmadığı gerçeğini kim değiştirebilir? Yanlış hayal, yanlış kişi, yanlış yaşanmış hayat… Elli yaşıma gelip geçmişe dönüp baktığımda boşa yaşanmış bir hayat görmekten o kadar korkuyorum ki... Belki de bu yüzden hiç hata yapmamaya çalışıyorum. Hata yapmaktan korktuğum için kendimi sessiz sedasız bir odaya kapatıp yaşamaktan korkuyorum. Risk almaktan, belki de mutlu olmaktan (Mutluluk ne ki? Kim kaybetmiş de biz bulacağız ama dimi?)… içimde bir şeylerin yolunda gitmediğini biliyorum. Belki de hala hiç veda edemediğim o dönüşsüz gidişin bıraktığı boşluk var. Ruhumun, hayatımın en derinlerine kadar işleyen o hiçlik, yokluk hissi... Kalabalıkların arasındaki yalnızlık. Hey, yine nereye daldın sorusundaki umursanmış umursamazlık… Bütün bunlar geçip gidiyor. Her şey kaderime yabancı geliyor. Hayatın karmaşasındaki seslerin sadece yankısını duyuyorum.


Yeni bir yola girmekten, mutlu olmasam da düzene binmiş hayatımı değişikliğe uğratmaktan, daha iyisini yapabilme ihtimaline karşı daha kötü olabilme ihtimali… Bunların hepsi olduğum yerde saymama sebep oluyor. Korkuyorum işte… Belkilerimin keşkeye dönüşmesinden, benim planlar yaparken kaderin de benim için bir planı olduğunu unutmaktan…