Penceremin önündeyim. Dışarıyı seyrediyorum. Pencerem, dışarıya pek çıkamadığım bu ev-okul arasında geçen günlerimin kaçış noktası. Penceremden dışarı bakıyorum. Bugün hava soğuk. Her zamanki günlük ev kıyafetimin üstüne bir de atkıyla duruyorum. Hava bembeyaz ve ben bir yıl sonra tekrar yazı yazdığım için yenilendiğimi hissediyorum. Kendimden bir şeylerden ödün veriyor gibi huzursuzdum son zamanlarda çünkü yapmak istediğim şeyleri yapmak için kendimde güç bulamadıkça "İstesen yaparsın." cümlesini duymak kendime yabancılaşmama neden oluyordu. Penceremin önündeyim, havanın beyazlığı ve bilgisayarımın ekranı gözlerime yansıyor. Burnum üşüyor. Penceremin önünde yazı yazıyorum. Ağaçların gövdesini bile hareket ettiren bir rüzgar esiyor dışarıda. Kuşlar uçuyor. Uçmak diye düşünüyorum, ne güzel bir özellik. İnsan zaten hep elinde olmayana özenmez mi? Rüzgar daha da sert esiyor şimdi. Ben harfleri yana yana koyarken aslında ne kadar da çok şey oluyor. Bir kadının atkısı ince boynundan çıkmış süzülüyor belki rüzgarda. Belki birazdan benim pencereme gelecek. Başımı bilgisayardan kaldırıp pencerem uzun uzun bakıyorum. Bir atkı gelmedi pencereme. Gelebilirdi ama...

Rüzgar diye düşünüyorum, ne kadar da sembolik bir olay. Penceremi açtım, içeri rüzgar girsin istedim. Rüzgar yüzüme yüzüme esti. Üşüyen burnum kızardı. Ferahladım, rahatladım. Kapadım penceremi. Şimdi yine dışarıya bakıyorum esen rüzgarın artık bana da dokunduğunu bilerek. İnsan kendisine kendi olmaya izin verdiği zaman daha hevesli oluyor hayata karşı. Uzun zamandır yazı yazmak istiyordum. Bugün bunu başardım. Evet, bu bir başarı. Kafamda büyüttüğüm yükleri olması gerektiği boyuta getirmeyi başardım. Artık her şeye zamanım var. Ben on yedi yaşındayım. Telefon hayatımın büyük bir parçası-ydı. Bana ait olan zamanı sanki bir daha geri sarabilecekmişim gibi bomboş geçirmeyi bıraktım artık. O yüzden yazmaya zamanım var. Aslında her şeye zamanımız var. Zaman çizelgesi yaptığımda fark ettim. Zaman çizelgesi; bir haftayı, yani yüz altmış sekiz saati, neleri yaparak geçirdiğinizi görmenizi sağlıyor. Zaman çizelgesini çok önce yapmıştım. Farkındalığım çok önce oluşmuştu ama farkındalık her zaman aktif eyleme dönmüyor. Dönmeliydi ama dönmedi. Kendimi affediyorum.

Penceremin camına başımı yasladım. Camın soğukluğu migrenime iyi geliyor. Alnım uyuşuna kadar biraz öyle kalıyorum. Hava bembeyaz. Işık bembeyaz. Kışın geldiği kesin. Beni bekleyen derslerime artık daha sakin yaklaşıyorum. Beni bekleyen hedeflerimi görüyorum çalışma masamda. Yazı yazmaya tekrar başladım bugün. Parmaklarım kendilerini tekrar ait oldukları yerdeler ve bunun için bana teşekkür ediyorlar. Bir şey değil diyorum onlara, asıl ben teşekkür ederim.

Penceremin önündeyim, yüzümde içten bir tebessümle dışarıya bakıyorum. Beni şimdi bu şekilde gören biri olsa ne düşünürdü diye düşünüyorum. Kendimi bir yabancının gözünden hayal ediyorum. Kendimi gizemli ve hayat dolu bulurdum sanırım. Bu düşünce kendimi güzel bulmamı sağlıyor. Güzelliğime güzellik katıyorum saniyeler içinde. Bembeyaz gök tenimi parlatıyor. Güzel düşünce, güzel duyguları beraberinde getiriyor.

Mutluyum çünkü artık yazmaya tekrar başladım. İnsan gerçekten kendisine neyin iyi geleceğini hemen tahmin edemiyor. Sanki çok uzaktaymış gibi mutluluk hep bambaşka yerlerde aranıyor. Oysa mutluluk kendine iyi baktığın her yerdedir. Kendime öncelik tanıdığım her zaman daha mutlu olduğumu hissediyorum. Sadece yazı yazarken değil, şimdi, birazdan, hemen yazım biter bitmez ders çalışmaya başladığımda en az şimdi olduğum kadar mutlu olacağım çünkü kendim için çalışıyorum. Sadece hayat çok hızlı aktığı zamanlarda nefessiz kaldığım oluyor. Zamanın durmasını ve beni bomboş bir yerde indirmesini istiyorum. Penceremin önünde zamanımı kendime göre kullanıyorum. Mavi gözlerimde bembeyaz bulutların yansıması rüzgarla hareket ediyor.

Parmaklarımın aralarında rüzgar esiyor gibi, onlar da klavyede bir o yana bir bu yana hareket ediyor. Yazı yazmak benim için tam da bu aslında. Parmaklarımı seyrediyorum, birazdan benim için hangi cümleyi yazacaklarını merak ettiğim zamanlar oluyor. Kendimi yalnız hissettiğimde ellerime bakıyorum. Onlar benden bağımsızlar sanki, onların benden bağımsız cümleleri var gibi. İşte yazmayı bırakınca, yazmayı erteleyince yalnız hissediyorum. Beni ben yapan cümlelerimden ayrı kalıyorum. Kapkaranlık bir gecede nefesimi duyuyorum sadece. Şimdi penceremin önünde, bembeyaz bir kış gününde, dağınık topuzumdan saçlarım üşüyen burnuma dokunuyor. Hapşırıyorum. Bugün parmaklarım tekrar kendilerini buldular. Mutluyum. Penceremin önünden ayrılma vakti artık. Sıcak çayımı yapmaya gidiyorum. Ders çalışmalıyım, hedeflerimi bekletmek istemiyorum.



Melchor Gama adlı kişinin Pexels'taki fotoğrafı.