,

 

Küçükken bir rüyamdayken, ben

Karnıma konan bir kelebekle

Ben, çok ağlıyordum.

Mavi beyaz giysiler içindeyken ben,

Giydiğim derinin benim olmadığını bilmiyordum.


Derinden ve en dibinden sıyrılıp

Demlendiğimde hatırlıyorum,

Hangi haçlının hançeri, hancının harmanını yağmalamış,

Anlıyordum.

 

Küçükken, tomurcuklanmaya niyetli bir bahar sabahında

Süzülüp serpilen bir kırlangıçken

Kuzenim ve ben

Of’tan bir günde biz çok sıkılıyorduk.

Bu yüzden bazen öpüşüyorduk.

Kaybolduğunda bulunmak için çırpınan bir kırlangıçken ben,

Kuzenimle, cimri büyükbabadan ve koca memeli babaanneden hep kaçardık.

Ve boktan evin bahçesinde

İnadına açan güller gibi

Kuzenimle ben,

Gül reçelini pötiböre sürüp yemeyi pek severdik.

 

Genç ve ergin aklı karışık alabalık bir kadınken ben,

Tan yerinde ışıldarken güneş, içtiğim antla; adımı ezberledim;

Ben Lamia,

John Keats’in parlak hanımıyım.

Zaruri bir hiçliğe saplanmış

Hasbelkader serserinin yegâne felaketi,

Esaretin rahmeti, annesinin yangından doğma evladı

Sıkı dost, öfkesi kof, kalbi har, tavrı hor

Lamia adım, Atilla İlhan’ın korkunun krallığındaki aydınlık hayretiyim.

Lamia ben, Cemil Meriç için Hint ormanlarının esrarlı cıvıltısıyım.

Ben Lamia, şimdi bir yangınla diğerine koşarken,

Kimse bana yangına körükle gitmekten gayrı çare öğretmedi.

 

İçtiğim antla delirdiğim bu rantta

Ezberlediğim adıma bir muhalefetken ben,

Ve sen de dört deniz, üç bucak dehlizlerinde yitirmişken aklını,

Ben yoldaydım,

Sana geliyordum.

Sovyetlerden kalma eski bir hayalle

Sıcak denizlere inmek ve orda kesmek gibiydi, seninle olmak

Galeyanın gerdanında

Yanan otağında ve sönen ocağında

Tertemiz yatağındayken sen

Sarıp üfledim yüzüne

Efsunumun haybeye katarsisini, gittim.

 

Ve yürüdüğüm yollar gibi, alnımdaki çizgiler belirginleştiğinde,

Yıllanmış ve ayakkabıları gıcır bir kadınken ben,

Ezmiş ve ezilmiştim.

Ama pek de acı bir şarapken hâlâ,

İlahım şahit oldu bana;

Alnıma yaygaradan bir iple işlenmiş,

Elleri küllenmiş,

Göğüslerine siyah isler sürünmüş kadınlarca dokunmuş kaderim benim!

Razıyım,

Haklı ve hainim!

Ne âlâ.

 

Ve şimdi;

Kendine dost ve düşman olmayı becerebilmiş,

Kalemini dişleyen bir kadınken ben,

Hem cellat ve hem de kucaklayan olmayı iyi bilirim.

İşte bu yüzden, Lamia

Kaldırdığın kadehle; döndüğünde yüzünü aya

İçinden mırıldanırsın hâlâ,

Hatırana, ıstırabına

Raksına ve şanına

Her zaman, dört nala..