Giderek daralıyor zamanım, giderek tükeniyorum. Bunun sonunda intihar edecek miyim, o kadar cesaretli miyim bilmiyorum. Uzun süredir işler yolunda ilerlemiyor, gülüyorum, ağlıyorum, yeni dövmeler yaptırıyorum fakat gece çöktüğünde içimi karanlık bir sis kaplıyor. Öylesine zararlı, can yakan türden. Haftalardır yazamıyorum, hissettiklerim aynı, aynı karamsarlık devam ediyor. Belki sevgisizlik, belki de ilgisizlik zarar verdi bana, hiçbir zaman ilgi beklemedim insanlardan fakat son zamanlarda buna ihtiyacım olduğunu fazlasıyla hissediyorum. Anlatamıyorum, anlamıyorlar, dinlemiyorlar bile. Dinlemelerini, anlamalarını istiyorum, beni sevmelerini ve değerli hissettirmelerini. Hiçbir zaman tam olarak öğrenemedim. Sevginin ne olduğunu, kaynağını ve sorumluluklarını, en çok da nasıl hissettirdiğini. Siyah ceketimi giyip bir sigara yaktım, kulaklığımı yakıp yürüdüm sürekli. Nereye gittiğini bilmeyen adımlarla, ciğerlerim ve müzik bitene kadar yürüdüm. Gece yürümeyi seviyorum, ay tepede olduğunda, onu görebildiğim gecelerin karanlığında kaybolmak beni rahatlatıyor. Tanıdık sokakları geçiyorum bazı zamanlar, babamı arayıp konuştuğum, bir kızın elini tutup gezdiğim sokaklar. Yalnızlığın şiddetini, sessizliğin gürültüsünü iliklerime kadar hissediyorum. Tekrar babamı aramak, beni neden sevmediğini sormak istiyorum, tekrar bir kızın elini tutup sokaklarda kaybolmak istiyorum. Bu yalnızlık ve beraberindeki sessizlik, zihnimin korkunç çığlıklarını serbest bırakıyor. Katlanamıyorum, bu sesleri susturmak istiyorum fakat yapamıyorum. Bir gülümseme, bir ses arıyor kulaklarım, gözyaşı da olsa görmek istiyorum, yalnız olmadığımı ve birilerini yalnız bırakmadığımı. Olmak istediğim kişiye evrilmek istiyorum usulca, saçlarımı uzatarak, gülümseyerek, kötü günleri unutarak ve yeni günlere umut besleyerek. Yapamıyorum, kollarım zayıflıyor, ayaklarım yere sürterek ilerliyor. Gözlerim doluyor, herkesi suçlamaya başlıyorum. Babamı, arkadaşlarımı, birlikte olduğum kadınları, bir tek kendimi suçlamıyorum. Yanılgıya düştüğüm nokta burası oluyor, kendimi suçlamaya başlıyorum artık. Boktan biri olduğumu, istesem de sevgiden anlamayacağımı, patavatsız ve yalnızlığa mahkum biri olduğumu anlıyorum. Beni sevmek, içine düştüğüm çukurdan kurtarmak isteyen herkese kötü davrandığımı, yıllardır içimde büyüyen ve bana öğretilen tek şey olan, öfkem ve nefretim yüzünden insanları kırdığımı kabul ediyorum. Belki elimde değildi, belki geçerli sebeplerim vardı fakat bu kimsenin umurunda değil, benim de olmamalı. Ne kadar boktan karakterimi kabullenmiş olsam da değişemeyeceğimi biliyorum. Birlikte olduğum kadınlar ve konuşmadığım insanlar benim kötü biri olduğumu düşündüler, olmadığıma inandırdım kendimi. Kötü biriydim, yaşadığım hiçbir şeyi kabullenemedim, benden iyi bir hayatı olan, mutlu bir ailesi olan herkesi kıskandım, canlarını yakmak istedim. Aynı zamanda mutlu olmak istedim, bir kadının saçlarını severek, gözlerini izleyerek geçirmek istedim hayatımın geri kalanını. Hiçbir zaman yakışmadı bana. Kanlı ellerim bir kadının saçlarına, nefret dolu gözlerim gözlerine yakışmadı. Belki de en çok bu yıprattı beni. Tatlı, sakin, iyi bir adam olabilecek potansiyele sahipken böyle birine dönüşmek. Bu bir intihar mektubu değil, bir başlangıç mektubu da değil. Sadece hissettiklerim, çaresizliğim ve kendimden nefretim. Bir umudum kalmadı, gelecek günlerin iyi olacağına dair inancım yok. Üşüyorum. Birinin gelmeyeceğini biliyorum, ısınamayacağım. Yabancılaşıyorum. Kendimi tanıyamıyorum. Daha fazla bu adam olmak istemiyorum. Bitiyorum. Tükeniyorum. Azalıyorum. Ben, ben olamıyorum.