Kışın upuzun sürdüğü yıllardandı bu yıl da. Herkes evine kapanmıştı. Ceyhun’un ve Zeynep’in kıştan ziyade işten çıkarıldıklarından ev dışında bir hayatları yoktu. Ailelerinin evlerinde kalmaya başlamışlardı. Zeynep, Ceyhun’a mesaj yazdı.

“Fırtına çok güzel. Bence Kemeraltı Çarşısı’na gidebiliriz.”

Anından Ceyhun’dan cevap geldi.

“Fırtına çok güzel. Bence evde kalmalıyız!”

“Zannetmiyorum. Sizin evin yakınındaki duraktayım. Hadi!”

Bir süre Zeynep ısrar ettikten sonra Ceyhun hazırlanmış ve yılgın adımlarla durağa doğru yürümeye başlamıştı. Zeynep’i görmesi onun biraz daha hayata iyimser bakmasına yardımcı olmuş gibiydi.

“Evde çok durduk gerçekten. Biraz da sahilde bisiklet sürelim mi?”

Zeynep gülerek cevap verdi.

“Sen de abarttın şimdi.”

Onlar konuşurken otobüste gelmişti. Ceyhun, gözlüklerindeki yağmur tanelerini temizlerken Zeynep de cam kenarına yerleşmişti. Mesafe ne kadar olursa olsun Ceyhun her zaman cam kenarını ona bırakırdı. Kavgalı oldukları anlar hariç. Yarım saat sonra Konak İskele’nin yakınındaki durakta indiler. Kemeraltı Çarşısı’na kadar yürüdüler. Fakat ikisi de çok sessizdi. Ceyhun sessizliği bozdu.

“Ne yapacağız Zeynep?”

“Kemeraltı’na gidiyoruz işte. İlk olarak Kızlarağası Hanı’na gidip antikacıları gezeriz, ardından sahafları gezeriz. Belki sana kahve ısmarlarım. Çok istersen fal baktırırız.”

“Onu sormuyordum. Şu işten çıkarmalar kötü oldu. İş bulabildin mi sen? Ben bir yerlere başvurdum fakat mülakat için bile çağırmadılar.”

“Şimdi konuşmayalım bunları. Eve gidince ararım seni, o zaman konuşalım.”

Ceyhun tamam mahiyetinde başını salladı. Lodos onları bir oradan bir buraya savururken ikisinin de hoşuna gidiyordu bu durum. Kemeraltı Çarşısı’na girebilmeyi başardılar. Zeynep heyecanlı bir şekilde Ceyhun’a döndü.

“Hadi! Antikacılara gidelim.”

Han’ın içerisine girip merdivenleri çıktılar. Gramofondan çıkan şarkıları duyunca ikisi de mutlu olmuştu. Tam burada, film posterleri ararken tanışmışlardı. Kasetlere, plaklara, film afişlerine baktılar. Ceyhun ve Zeynep oraya yeni bir antikacı açıldığını fark etti. Yerin adı “Pusula” olduğu için yolunu kaybeden iki yolcunun dikkatini çekmesi zor olmamalıydı. İçeri girdiler ve bir ses duydular ve birbirlerine döndüler. İkisi de “Ben değildim.” dedi. Dükkânın sahibi içeri girdi onları görünce. Biraz korkmuş olsalar da içeri gelen adamdan geldiğini düşündüler sesin. Antikacı uzun boylu yaşlıca bir adamdı. Bir elinde sigarası, diğer elinde çayı vardı. İkisinin de bir şey satın almayacağını anladığı için “Siz bakın gençler, ben şuradayım, istediğiniz bir şey olursa haber verirsiniz.” dedi. İkisi aynı anda “Tamam abi.” dedi. Adam çıktıktan sonra aynı sesi bir kere daha duydular. Bu ses fısıltı gibiydi. Fakat bu sefer çok uzun bir süre duydular bu sesi. “Ben bir halıyım… Ben bir halıyım… Ben bir halıyım.” Birbirlerine döndüler. Bu sefer ciddi ciddi korkmaya başlamışlardı.

“Zeynep beni korkutmaya mı çalışıyorsun?”

“İnan böyle bir şeyi akıl edemezdim.”

Bir halıya dikkat kesildiler. Ses geldikçe üstünden tozlar çıkıyordu. Ses yine gelmeye başladı.

“Ben bir halıyım… Ben bir halıyım… Ben bir halıyım…”

Her ne kadar korkmuş olsalar da çıkmadılar dükkândan. Halıyı incelemeye başladılar. Halının püsküllerine dokundular. Ne kadar ince işlemeli olduğunu birbirlerine gösterdiler. Halıya her dokunulduğunda ses ve toz çıkıyordu. Halının yumuşaklığı ikisini de mest etmişti. Ceyhun dokunduktan sonra halı yeni şeyler söylemeye başladı.

“Bir halıyım ben

Desenlerim var

Ama ne desenler

Bir görseniz beni!

Bir görebilseniz.

Desenlerim var,

Eğer anlayabilirseniz.

Bir antikacıdayım.

Dinlediğim, bildiğim, benim olan

Hikayeler var.

Duyduğum şarkıları bilseniz.

Overloktan fazlasıyım.

Ama kovulduğum evler de var.

Kovulduğum evler…

Ev olmaya bin şahit.

Bir halıyım ben.

Desenlerim var.”

İkisi de aniden birbirlerine sarıldılar. Halen daha ne olduğunu anlayamamışlardı. Fakat yaşadıkları şeyin mucizevi bir şey olduğunun farkındalardı. Her dokunduklarında halı aynı şeyleri tekrarlıyordu. Tok, kendine güvenen, aynı zamanda insancıl bir sesle... Yaklaşık bir saat o antikacıda durdular. Halıyı satın almak isteseler de ceplerinde kahveye verecek paradan başka para yoktu. Antikacının sahibi geldi bir saatin sonunda. “Gençler, bir işim çıktı; dükkânı kapatacağım.” dedi. Tamam dediler. Ve son bir kez halıya el sallayıp çıktılar. Bu yaşadıklarını hem konuşmak istiyorlar hem de büyüsü bozulmasın diye tek kelime bile etmek istemiyorlardı. Zeynep’in de konuşmak istemediği çok barizdi. O yüzden, “Hadi kahve içelim.” dedi. Ceyhun o kadar şaşkındı ki olanlardan, sadece başını salladı. Kahvelerini sipariş ettiler. Zeynep Ceyhun’a söz verdiği gibi fal baktırtacaktı. Kahveler bitti. Fal bakmak için bir kadın yanlarına geldi. Kahvenin telvelerini biraz inceledikten sonra Ceyhun’a dönüp

“İşinde yükseleceksin delikanlı.” dedi.

İkisi de birbirine bakıp gülüşmeye başladı…