Önsöz 


Hepimiz hayat savaşı vermiyor muyuz ki? Bu savaşta çeşit çeşit durumlara, kişilere maruz kalıyor, bu durumlar karşısında, yeniden ve yeniden hayatı yorumluyor, ve karşımızdaki kişilerden etkileniyor, etkiliyoruz. Her adımda bir yerden dağılıp eksilirken, bir yerden biriktirip bütünleşiyoruz. En nihayetinde, doğanla biraz doğuyor, ve ölenle biraz ölürken, türlü rollere girip çıkıyoruz. Birilerinin çocuğu, birilerinin ebeveyni, birilerinin dostu, birilerinin kardeşi oluyoruz, fakat kendimize sorduğumuz tek bir soru kalıyor geriye. 

Ben kimim?

Ve kendimizi aradığımız, o uzun yolculukta buluyoruz kendimizi.


Mahkûm 


Bu öyle bir savaş ki, ne kazananı belli ne kaybedeni. Herkes ve her şey, aynı anda bir şeyleri hem kaybediyor, hem kazanıyor. İşte hayatın düalitesi. 

Bir yandan zaman denen bir zincir var. Ne ileri gidebilirsin, ne de geri, o an denende tutar bağlar seni. Diğer yandan zaman aşımına uğramış, elinde olan tek şey geçmişinden yansıyan, buruk benliğinin an'a yansıması, ve geleceğin görünmez, sisli yollarında buğulu manzaralar.


İdam


Bir arayışa çıkıldıysa " Ben kimim?" sorusunu cevaplamak için, önce geçmişe doğru gidilir. Ama bu yol öyle karışıktır ki, bulduğumuz her benlik, bir önceki benliğin sonucudur. Koca bir hayatı, tek tek, nakış gibi işlemek, hatırlamak düşünmek ve bunu bir doktor titizliğinde analiz etmek, bir insan beyni için büyük bir enerji sarfiyatı ve mesai harcamak demek. Çokta büyük olmayan beynimiz, bu kadar büyük bir datayı yeniden işlerken, haliyle kasmalar, duraklatmalar, hatalar meydana geleceği besbelli.


Çocuk 


Ve anlıyoruz ki bütün benliklerimizin başını çeken, gerçekliğimizin temelinin atıldığı yer çocukluğumuz. Aslında yetişkinlikte hiç te üzerinde durmadığımız, eski bir sandığın içine koyup, içimize gömdüğümüz o çocuk, biz farkında olmadan kişiliğimizi belirliyor. Korkuları, kaygılarımızı ve yargılarımızı. Mahrum kaldıkları, kıskançlıklarımızı. Sevgisiz kalması, nefretimizi ve ilgi arayışımızı. Değer göremeyişi, özgüvensizligimizi ve kibrimizi. Kalp kırıklıkları, umutsuzluğumuzu ve öfkemizi... Ve bunun gibi nice duygu durumları, bugün var olan bizleri çıkarıyor ortaya. 

 

Asker


O üzerini örttüğümüzü zannettigimiz geçmiş, gün yüzüne çıktıkça, kalbimize saplanan bir bıçak gibi canımızı acıtır her bir anıda. Bütün hesaplar, kitaplar, suçlar ve suçlular, ödenen bedeller bir bir ortaya dökülür. Anlarız ki bütün varlığımız, bunun üzerine kurulmuştur. Ve anlarız ki bulaşıcı bir hastalık gibi yaşadıklarımızı, bir başkasına yaşatmışızdır.

Çünkü öğrenilen her acı ve tatlı bir başkasına öğretilir. Çünkü insan bir başka yol bilmez. 

Çünkü insan...

Bu zamana kadar savaşta can verenlerin, şeceresi tutulmaya başlanır. Bir yanda hayat hikayemizi yeniden yazmak için, umut ışığımız olacak bir kalem belirirken , diğer yanda bütün o karalanmaktan kararmış bir defter vardır elimizde. Fakat bir silgidir lazım olan, eski izlerle dolu sayfalara, daha iyilerini yazabilmek için. Çünkü herkesin biricik defteri vardır ve yenisi bahşedilmemistir. Zaten bu defteri bu kadar değerli yapan da, biricik oluşu değil midir?


Kuyu  


Geçmişten bugüne kadar gelen savaş artık bitmiştir, ama etraftaki yıkıntılarla, kokuşmuş cesetlerle, ateşi sönmüş küllerin, rüzgarla karışmış, göz gözün görmediği, başına yıkılmış dünyanla başbaşa kalırsın. Savaş, ölenler için bitmiş ama kalanlar içinse yeni bir dönem başlatmıştır. Kabil'in taşıdır bu. Adem'in elması. Artık sen, eski sen değilsindir. Yeni halin de ne olur bilinmez, zamandır bunu gösterecek olan. O zamana dek te, yoluna ışık tutacak olan, bu arafı bozacak olan içindeki çocuktur. Artık, diri diri gömdüğün o çocuğu yerinden kaldırıp, yerine ölüleri gömmenin vakti gelmiştir. 


Kayıp


Biliriz ki artık yol da, yolcu da biziz. Bir yol yok, binler yollar var, Ve hepsi birbirine bağlı, iç içe geçmiş durumdadır. Her sapak, başka yollara çıkar. Biliriz ki, yollar bu sıralanmış birkaç cümle kadar basit değildir. Ama şunu da biliriz ki, artık adım atmanın zamanı da gelmiştir. Bu öyle adım ki; ne önceki, ne de sonraki adıma benzer. Bir adım... Bir adım.. Ve bir adım daha. Düşe kalka, yeniden yürümeyi, hatta koşmayı, belki de zıplamayı öğrenene dek