Evet, ben daha çocuğum. Kısacık ömrüm, hayal edemeyeceklerimi yaşamakla doldu. Adımın bir önemi yok, yaşımın da öyle aslında. Ama yine de adımdan çok yaşım mutlu ediyor(du) beni. Bu zamana kadar dokuz güzel yıl yaşadım. Öyle bir an geldi ki dünyam tersine döndü; gök çöktü, yer yükseldi. Güneş bir daha hiç doğmadı. Sabahın hayrı gelmedi, gecenin şerri bitmedi. Ondan sonra bir ambulans sireninde, babamın sesinde, annemin gözyaşında bir yaş daha büyüdüm. Ben büyüdüm onlar küçüldü. O kadar çok büyüdüm ki hep çocuk kaldım. O kadar çok büyüdüm ki hep dokuz güzel yılda kaldım. İşte o kadar çok büyüdüm ki o dokuz güzel yıl, bana en acı gurbet oldu. Şimdi yeni yaşımdan yazıyorum size. Henüz “kısa” diye dahi ölçülemeyecek ömrümün ikinci döneminden sesleniyorum. Yine yalnızım, sahip olduğumuz onca şeyin ortasında tek başımayım. Onlar bilmiyorlar, çocuksun sen otur usluca deyip gidiyorlar. Sadece uzaktan ambulansın sirenini duyuyorum ve sahip olduğumuz tek şey oymuş gibi geliyor. Günler geçiyor, yıllar kadar ağır geliyor bana. Hissedemiyorum, anlayamıyorum. Yaşımın verdiği çocukluğu üzerimden atamıyorum. Atamadım… Ta ki… Ambulans sesleri büyülü dünyamızın monotonluğunda yerini alana dek…

           


Taşlıçay/Haziran 2020