sırbistan'ın ne bileyim ben yollarından birindeyiz. onun elleri büyük ve ben saçlarımı bir iki gündür geciktiriyorum. orospu kardeşimin yere düşürdüğü bilmem kaçıncı tokasını takıyorum. her yanımızdan cinlenecek dediğimiz bir radyo yok. 31,4. hiç hayra alamet değil. 32,1. lügatımda olmayan laflar ediyor. belki onun lügatında vardır diye kafamı çeviriyorum ve suratını izliyorum. bir bok anlamıyor. çevirip duruyorum. "bırak artık" diyor. "cinlenecek gün mü kalmadı." bırakıyorum. yıllanmış bir adam olduğumu, onunla bir şeyleri çektirmeye anamdan heveslendiğimi söyleyemiyorum. anamdan heveslendim sana diyemiyorum, benim şuramda ağrıyorsun. az sonra dibimizde bir çift duruyor. kafaları bidon. onların da dibinde 94 model cayır cayır bir araba var. zıkkımlanırken hatundan sigara istemiş belli. benimkinin almayacağını biliyorum. leş gibi çünkü bunlar. benimki direksiyonu mendille çeviriyor. başıma bela almıyorum. camı avcum yırtılana kadar açıyorum. "bok içesiceler" diyorum sonra iki dal çıkarıyor herif gibi uzatıyorum hatuna. nefret eder gibi kapıyor elimden. zıkkım için diyorum tekrar. "kusura bakmayın, hasta var içeride."

başını okay der gibi sallıyor. bir yandan da ciklet tutuyor dilinde. vay anasını diyorum. ne karıymış her yerinden bir bok çıkıyor. dayanamıyor benimkisi, 110'a kırıyor. avucum yırtılana kadar kapıyorum ben de camı. koyuyorum kafayı sızıyorum. sevişiyoruz rüyamda. zevkten yırtınıyorum.


*


"ömür" dedim. adını söyleyeli iki adamla yatmışlığım vardı. şuur nedir bilmez bir çocuktum ve o şimdilerde hey heylerimin olduğuna inanıyordu. sidik götüren bir benzin istasyonundaydık. paramız geçmiyordu ve benim herif artık ne takıntı biliyordu ne hastalık, yere serilmişti. başına çöktüm göbeğinden öptüm. "ömür ben sensiz ne yaparım?" bir şey demedi, çekti kendine gözlerimden öptü. onsuz ne yapacağımı biliyordu. şuursuz bir çocuk olacaktım yine ve namus kalmayacaktı yakamda. onsuz yollara düşecek, frensiz sürdüğüm arabamda sıkacaktım kafama. yine benzinsiz kalacaktım ve pek ıssız bir yerde gözlerim açık bulunacaktım. kekeme ve temizlik hastası bir herifim yok diye.

depoyu suyla doldurdu. haydi dercesine elini salladı. "ömür" dedim yine. huyum olmayan eylemlerde bulunuyordum. o vakit tek kelimem adı olsun istiyordum. "gitmeden bir sevişsek mi?" parmaklarını kendine çekti, kıtlattı. çekindiğini biliyordum. ani hiçbir soruyu kabullenemiyordu. birazdan kekelemek istemediğinden belimden tutacak, ağzıma yapışacaktı. sevgilim benimle titreyerek sevişecekti. kesilecekti her uzvum ve ben 92 model kırmızı bir impala'nın üstünde kıvrım bir adam olacaktım.

saat altı gibi bir şeydi. anasının gözüydü artık yollar ve bende tırnak falan kalmamıştı. inadına pis bir heriftim. kirpiklerim düşmüştü, kemiklerim çürüyordu sanki. ellerimi nereye koyacağımı bilmediğim bir vakitti esasında mide falan dinlemiyordu bu araba, inadına sıçardım onun. suyla doldurmuştuk ulan motoru, haysiyet bırakmadı bilincimde. benimki uyukluyordu ikide bir yamuluyorduk. leş gibiydik yani. araba inat biz inattık. ulan dedim kendime, ulan sen de ne severmişsin be. yitiyordum ona sanki. göğsünde kesiliyordu soluğum. boğazımda kalıyordu koktu mu yutmuyordum. "12 yaşındaydık ve sen ismimi söyleyemiyordun." durduramıyordum kendimi, avradından patlatıyordum kahkahayı. "16 yaşındaydık ve sen hâlâ ismimi söyleyemiyordun ömür. ağzında çakılla dolaşıyordun. pis hergele." keyiflenmişti. bir iki direksiyonu patpatladı, camı açtı. ulan dedim yine, yanıksın lan sen, kızarıyorsun. "doğu" dedi. tek hece bir çocuktum onun için, gerisi dilinin altında yatıyordu. kalkmasa da olurdu. "6 yaşındaydık ve ben senin ismini söylerdim." doğruydu. 6 idik ve ismimizi bıkmadan söylerdik birbirimize. dayaktan geçilmez bir sokağın iki bebesiydik ve bir gün anası bir güzel geçirdi onu. ağzını kırdığımın garibanlığıydı. öfkeyle büyüyen çocuklar kekemedir ve sene bin dokuz yüz kırk beş. namjoon anasız ve dilsiz oynuyor sizin kapının orada. bir daha da pisletmiyor altına. delikanlı da olmuyor. an-a-sı mez-ar dik-i-(yor) kendine. ben de çekip gidiyorum. iki adamın altına yatıyorum.

nihayet araba durdu. kafasını tuttum gömdüm göğsüme. üç kere ağzını öptüm, boynunu kokladım. sen çek beni oyna diyordu sanki. hâl hatır sormuyordu. bin dokuz yüz kırk beşten geri dönmemişti. iki parmağıyla halıdaki kuru kanla oynaşıyordu, bir yandan da titriyordu. dizlerim karnımda kanadı artık. susuyorduk ve bir kasetçalarımız yoktu anasını satayım. yani konuşan tek şey dizlerimdi ve onun yumulmuş parmaklarıydı. sabrım yolun yakasından düşmezdi bundan sonra. "allah belanı versin" dedim en sonunda. "allah belanı versin senin bırak da ellerini tutayım."

susuyordu herif, hangi eylem bu, kimi kınıyordu. tanrım yoktu soramıyordum da kimselere. dayanamazdım bundan vakit, kitletirdim ciğerimi de soramazdım ona. sağ koltukta kurtlanmış bir yürek vardı artık. sağ elime uzandı tuttu. hayret ettim sol elim sol elindeydi. "annenin gözlerinden öptün mü?" önce kaşlarını kaldırdı, gözlerini yumdu. artık hareket etmiyorduk ve arkamızda iki tır vardı. huylarından eksilmez morulmuş herifin tekiydiler. iki üç küfürden sonra sola kırdılar. "öpmedim" dedi. "ben gözlerden ırağım." uzunca gözlerini açmasını bekledim. sonrası bir kalleşlik edip de sevgilimden çekip gittim. epey mesafeden sonra sağ baş parmağımı kaldırdım, bir tır durdurdum. "hayırlı akşamlar, şu kırmızı impala'yı takip et.".