İnsanları izliyorum, arabaları, otobüsleri, tramvayları, metroları, hayvanları... Hepsini izliyorum, umutlu ve mutlu gözlerle, onlar da beni izliyor, biliyorum. Onlar da beni izliyor ama, onlar benim umutlu ve mutlu olduğum kadarıyla değil, onların hüzünlü ve ajitasyon dolu gözlerle olduğu kadarıyla iç geçiriyorlar, sonrasında da bir de içlerinden ''ah haline, vah haline, vay haline...'' deyip, bir dakika bile sürmeyen üzüntüyle, hızlıca kayboluyorlar. Diyorum ki, bende ne görüyorlar yahu? İşimi yapıyorum, hayat beni buraya sürüklemiş işte, ben ne yapabilirim? Allah'ın vardır bir bildiği, veren de Allah, alan da... Bir tek ben mi böyle düşünüyorum? Her düşüşün bir çıkışa işaret olduğu söylenirdi, ben düştüm. Siz hiç mi düşmediniz hayatınızda? Hiç mi kendi ellerinizle ayağa kalkmak zorunda kalmadınız? Gerçi, siz düşseniz bile elinizden tutan muhakkak olur, doğru. Ben yine kendimle karıştırdım herkesi. Ben düştüğümde kendi ellerimle ayağa kalktığım için sizinle karıştırdım kendimi, siz de haklısınız. Destek nedir bilmem, arkadaşlık, dostluk, kardeşlik... Hiç bilmedim, görmedim, yaşamadım, duymadım.


Hayatımın çoğu kısmını sokaklarda geçirdim, yani çoğu kısmını derken elli üç yıllık ömrümün, kırk beş yılı kadar canım, siz de... Sekiz yıl evde kaldım, en güzel günlerimdi desem, inanmayın. Hayat, kimine göre kültürlü, edepli bir aile evinde öğrenilir; kimine göre de sokakta. Ben, sokakçıyım. Sokakta doğmadım ama sokakta büyüdüm; kirliyi, temizi, doğruyu, yanlışı... Hepsini, hayata dair her şeyi sokakta öğrendim. İnsanların bakışlarından anlayabiliyorsun neler düşündüğünü, acınası gözlerle bakanlar olur ya, anlarsın ya, o gözlerden akıllarından neler geçirdiğini anlarsın. ''Pislik herif, evi barkı yok mu bu adamın ya, niye sokaklarda geziniyor, insanları rahatsız ediyor.'' Ben, bu cümleleri binlerce kez okudum insanların gözünden.


Çarşıbaşı'nın köşesinde bir yemek dükkanı var, büyükçe bir dükkan, kalabalıkta. Cam kenarına oturan insanlarla göz göze geliyorum bazen, ya yüzlerini çeviriyorlar bana ya da suratları düşüyor. ''Ben size ne yaptım yahu?'' diye düşünüyorum, e hiç bir şey yapmadım ben size. Kıyafetim yırtık, elimde mendiller, sırf bu yüzden dimi? Tabii, kırk beş yıldır sokaktayım ama bu duruma bir türlü alışamadım, kabullenemedim. Adam yerine konulmak için, düzgün ve pahalı kıyafetler giymek yeterlidir sizin için. Ekmek parasını kazanmak istiyorsun ama üstün başın yırtık, adam yerine konulmuyorsun, hiçbir zaman da konulmayacaksın.


Neyse, ben yine sessiz bir parkta uyuklarım, siz de harikulade hayatınıza, harikulade gözlerle devam edersiniz, her şeyin dünyada kalacağını bilerek, bu kadar kötü olmaya devam edersiniz.


Sözümü de Necip Fazıl'ın bir sözüyle bitireyim:

''Veren de o, alan da, nedir senden gidecek?

Telaşını gören de can senin zannedecek!'' dedi. Elli üç yaşında, sokakta mendil satan insan sarrafı.