Sonsuza kadar izinden gideceğimizden bir an bile şüphe etmediğimiz yollarda, ansızın düşüp kalmak da hayata dahildi. Ancak bu ihtimalin varlığından bize kimseler söz etmemişti, tıpkı Martin'e söz etmedikleri gibi...


Artık yurdumu buldum, umudumu buldum ve yıllardır benimle olan o boşluğu doldurdum dediğimiz yerden, hangi sebep geri döndürmüştü bizi? Yıllardır yana yakıla aradığın o mucizeye, bir gün gelecek ve sırtını dönüp geçip gideceksin deseydi biri, inanabilir miydik bu ihtimale?

Martin de inanmazdı şüphesiz. Çünkü Ruth'u öyle çok sevmişti ki onun tarafından sevilmek için başka bir Martin olmaya hazırdı. Ruth'un Martin'i...

Eski, kaba saba, eğitimsiz, serseri Martin olmayacaktı, kendine söz vermişti. Bir gün onun tarafından tutkuyla sevilmek hayali, Martin'e yaşamdan alacağı bir saadet vadetmişti. Ruth nasıl bir Martin'i severdi? O nasıl isterse öyle bir Martin olacaktı...


Martin barda çıkan bir kavgada, varlıklı bir ailenin oğlunu kurtarmış ve bunun üzerine bir teşekkür yemeğine davet edilmişti. Bu davet onun hayatında tahmin bile edemeyeceği bir dönüşümü başlatacaktı. Ancak bu çapkın denizci tüm olacaklardan habersizdi...


Bir akşam yemeğinde görür görmez vurulduğu o saf, zarif, entelektüel kız Martin'i senelerdir alışık olduğu o uçsuz bucaksız denizlerden bile vazgeçirebilirdi. Hatta yakışıklılığıyla başını döndürdüğü kadınlardan ve bir zamanlar onlarla dövüşmekten büyük haz duyduğu çetelerden, Ruth için bir an bile düşünmeden vazgeçebilirdi. Ruth eğitimli bir burjuva kızı; Martin ise kaba saba, serseri bir denizci iken onun sevebileceği birine dönüşmek ne kadar zamanını alacaktı bilmiyordu. Tek bildiği Ruth'un dünyasına, kitaplara, öğrenmeye dair derin bir heves etmeye başladığıydı. Ruth ona rehberlik ediyor, Martin ise bu güzel kızın ona kattıkları ile büyüleniyordu.


Güzel konuşmak, güzel giyinmek, okuyabildiği kadar çok kitap okumak artık Martin için bir yaşam biçimiydi. Martin şimdiye kadar tamamlamadığı eğitimini tamamlamış ve artık denizlerde çalışmadığı için geçimini yazarak kazanmayı kafasına koymuştu. Ancak gönderdiği yazılara hiçbir yanıt alamıyordu. Artık Ruth da ona kayıtsız kalamıyorken onunla evlenebilmesi için daha fazlasına ihtiyacı vardı. Yazmaya devam etmeli ve iyi bir yazar olmalıydı. Ancak ne Ruth ne de bir başkası Martin'in bu hayalinin bir gün gerçek olabileceğine ihtimal vermiyordu.


Ruth bir an evvel üzerindeki nişan baskısından kurtulmak ve Martin ile evlenip mutlu olmak isterken, artık düzenli bir işi ve geliri olması gerekliliğini ona sık sık hatırlatıyordu. Martin'in yazma hevesi ve bir gün güçlü bir yazar olacağına olan inancı, Ruth'a olan tutkusuyla yarışır hale gelmişti. Yılmadan, bütün parasıyla pul satın alırken bir dönem parası bitmiş, tefeci mallarına el koymuştu. Joe ile bir çamaşırhanede harçlığını çıkarmaya çalışsa da bu girişimi de uzun sürmemişti. Evlenebilmeleri için alması gereken hiçbir sorumluluğu almıyor oluşu Ruth'u umutsuzluğa sürüklüyordu. ''Gizli tapınağa giden yolu bulan ama onu izlemeyen birisi. Bir şeyler yapabilecekken onları yapmayan ve her zaman kalbinin derinliklerinde onları yapmamış olduğu için pişmanlık duyan; yapmanın ödüllerine ve coşkusuna özlem duyan birisiyim.'' demişti.


Ruth Martin'i çok sevmiş, onun için ailesini karşısına almıştı. Ruth'a sadık bir eş olmak için çıldıran Martin'in yerini yazar olmak tutkusuyla çırpınan Martin almıştı. Ruth onu o kadar çok beklemişti ki kızın ne ailesine sunacağı bir bahanesi kalmıştı ne de Martin'in reddedilen yazılarının bir gün keşfedileceğine dair inancı.

Martin'in kayıtsızlığı Ruth'u gittikçe ondan uzaklaştırırken kızın Martin'in yazar olma hayalleriyle harcayacağı avare bir zamanı kalmamıştı.


Bütün bunlar olurken arkadaşının intiharı ile sarsılan Martin'in dünyası kararmıştı. Oysa kendine başka bir dünya kuracak ve başarılı bir yazar olacaktı. Sevip sevilirken Ruth ile bir dünyası vardı. O dünya Martin'e verilmiş bir armağandı,kıymetini bilememişti. Martin şöyle demişti: ''Yeni bir cennet bulamadım ve artık eskisini de bulamıyorum.''


Martin'in artık yaşamaya gücü kalmamışken her şeyden ümidini kestiği bir gün dergiden yanıt gelmişti. Sonrasında yazıları peş peşe yayınlanmış ve karşılığında aldığı ödemelerle bütün borçlarını kapatmıştı. Kazandıklarının birazını ölen dostu Brissenden'in avukatına vermiş, birazını bir dönem çamaşırhanede birlikte çalıştığı Joe için ayırmış; kalanı da kız kardeşine ve uzun süre odasında kaldığı ev sahibine vermişti .Artık ismi günden güne tüm dünyaya yayılıyor ve eserleri büyük ses getiriyordu. Fakat Martin'in ne eski hayat enerjisi vardı ne de önceleri yüzüne bile bakmayan çevresinin, ünlü bir yazar olduktan sonra ona yaklaşma çabalarını kaldıracak bir midesi. Büyük bir hayal kırıklığı ile “Bir zamanlar öylesine saftım ki yüksek mevkilerde oturan, iyi evlerde yaşayan, öğrenim görmüş ve bankalarda hesapları olan insanları saygıdeğer kimseler sanırdım.” demişti.


Herkes ona uzak geliyordu artık, kendi bile uzaktı yarattığı Martin'e. Şimdi çırpınarak, uğruna delice sevdiği Ruth'dan bile vazgeçerek yarattığı bu yazar Martin Eden'in dünyası ona gerçek gelmiyordu. Gerçek Martin öldürdüğü; cesur, aşık, serseri denizci Martin Eden'di. Kavuştuğu bu parıltılı dünya, Martin'in karanlığını aydınlatmaya yetmemişti. Martin denizlere hasretti, gemideki arkadaşlarının yanına döndü. Ancak kavuştuğu denizlere de dostlarına da yabancıydı artık. Martin için varılacak bir yer kalmamıştı.


Yaşam onun için acı veren bir girdaptı; kalamadığı, katlanamadığı bir yer. Yorgundu Martin. Günlerce dinlenerek üstesinden gelebileceği bir yorgunluk değildi onunki. Ona göre ancak sonsuz bir uyku dindirebilirdi bu yorgunluğu. Sonunda kavuştuğu o çok tanınan yazar Martin Eden ona bir cennet verememişti. Birlikte cenneti yaşadığı Ruth ise artık uzaklardaydı. ''Yeni bir cennet bulamadım ve artık eskisini de bulamıyorum.'' demişti. Bir gece yarısı kendini geminin güvertesinden dipsiz karanlıklara bıraktı...


''Yıllardır yana yakıla aradığın o mucizeye, bir gün gelecek ve sırtını dönüp geçip gideceksin.'' deseydi biri, inanabilir miydi?