ben yalnız bir dağım

tavşanları umursayan,

konukları kaplumbağalar olan

üzeri toprakla örtülmüş

ve hayatla örtüşmüş bir taş parçasıyım


ben şu heybetli köprüyüm

üzerimde gezinen ayakların taşıdığı yükü

en derinlerinde hisseden

sulara gömülmüş bir köprüyüm


çürümüş bir tahtayım ben

tabutları var edenim

içime ölüler yatırıp

sessiz çığlıklarını duyanım


gazdan bir zihinim ben

bazen görülmeyen, bazen kokmayan

ve bazen de hâl değiştirenim ben


o kötücül düşüm ben

hayal perdesinde gösterildiğimde

saçları beyazlatan ve tırnakları bitiren

o korkulu düşüm


bazen düşüşüm

ama en çok da kalkamayanım

tanıdığım her bedende

kendi altında kalanım


insanların gözlerine esen rüzgarım ben

nereden geldiği belli olan

ama ismi bilinmeyen

o soğuk rüzgarım ben


bir serçenin yalnızlığıyım ben

sürümde anlaşılmayan ve konuşturulmayanım

sırf bu nedenlerden dolayı

en çok da senim, sendenim.