Kendimi daha fazla ne kadar avutabilirim, uygun adım karanlığa doğru giden ayaklarımı geleneğin “doğru” addettiği yöne nasıl yönlendirebilirim, bilmiyorum. Ancak bildiğim bir şey var ki o da mazeretlerimin çoğunun, cebindeki son kapiğine kadar bütün parasını izbe bir meyhanede şaraba ve kumara yatıran Rus mujiği gibi tükettiğimin farkında oluşumdur. Bu benzetmede kendime haksızlık yaptığımı düşünmüyor da değilim. Nedenini şöyle açıklayayım, kafayı çekmiş bir mujiğin en nihayetinde, acılarını fazla açıp kapatmaktan yalama yapmış bir çekmeceye dertop şekilde sıkıştırdığını göz önüne alırsak, benim bilincimin gayet açık olması ve etrafımda olup bitenleri göz ucuyla değil, dışarı fırlamak için yatağın yorganının kenarından ayağının sarkmasını bekleyen bir cinin gözleri gibi izlemem bana karşı ben tarafından yapılan büyük bir haksızlıkmış gibi geliyor. Şikayet ettiğimi düşünmeyin. Hem kendimi kime şikayet edebilirim ki? Sabahları sayısızca ölü ve yaralı ile dolu olan bir savaş meydanını andıran birbiri üzerine devrilmiş saçları ve tek gözü kapalı aynada gördüğüm ben’e mi? Otobüs durağa giderken arka camları üzerinde, hiçbir canlının bulunmadığı tozdan bir çölü andıran arabanın camında gördüğüm ben’e mi? Yoksa akşam yatarken yine tek gözü kapalı karşımdaki aynada istemeye istemeye bakmak zorunda kaldığım ben’e mi? Evet, tek gözleri kapalı olmasını nazar-ı dikkate almazsak, bunların hepsi farklı ben. Sabahları tek gözü kapalı ben, genellikle huysuz olur. Katiyen çekilmediği gibi ağzındaki acı tat yüzünden kahvaltının günün en gereksiz öğünü olduğu düşüncesini ölümüne savunur. Arka camları tozlu araba camında gördüğüm ben, havanın durumuna göre ruh halinde değişiklikler olan ve nispeten daha katlanılabilir gözüken bir ben’dir. Tabii ki de güneşli havalardan bahsetmiyorum. Tam aksine güneşin yüzünü kaplayan küstahça sırıtış yoğunluğu ile bu kategorideki ben’in moralinin yüksekliği taban tabana zıt yönlerdedir. Akşam yatarken yine tek gözü kapalı ayna da bakmak zorunda kaldığım ben ise, “arka camları tozlu araba camında gördüğüm ben” in gün boyunca kalabalıktan, gürültüden ve fazla ışıktan yılmış halinden başka bir şey değildir. Aynı zamanda bu ben, uyuyamayacağını bildiği halde yatağa girmek konusunda herhangi bir tereddüt göstermeyen ve bunu neden yaptığını da bilmeyen, adet yerini bulsuncu ben’dir. Bunlar arasında bir tercih yapmak istesem ya da böyle bir gaflete düşsem veyahut sarhoş bir anıma denk gelse de ağzımdan bu kadar absürt bir cümle kaçsa, biraz olsun durumu kurtarabilmek adına hiç düşünmeden hiçbirini seçerdim. Var olmamayı seçerdim.