artık uyuyabilirim

aklımın köşesinde

             bir kıvıltı

aklımın köşesinde

             bir bahar günü

zamansız ve aydınlık

ve çıplak ayaklarıyla

ve rengarenk gözleriyle

yılanın yeşilinden,

            sarısından

daha canlı,

        daha ölümcül

kan kusturucu bir kıvıltı

        -bilmem

              ki-

hayal mi yoksa anı mı?

öpmüştü avurtlarımdan

beni alıp ruhumdan sıyırmıştı

             ve

             en

    -devlet- hislerim

kabaran köpüklü denizler gibi

ta kirpiklerimin titremesinden anlaşılıyordu.

ah

bir zamanlar

koynumda uyurdu

harman yerleri, bereketli topraklar

ah

bir zamanlar

omuzlarından öperdim bir kadını.


artık uyuyabilirim

emzirdi beni ay ışığı,

incirin içindeki ateş ısıttı beni.

beni gece;

beni terli bir hayvan etti çünkü.

                     artçı:

               sabah artçı;

         getiren çünkü geceyi

                    gece:

              terli yataklar.

ellerimle dokundum taşlara

güneş daha terk etmemişti onları

beni kavuran,

esmerliğime ket vuran güneş

onları aydınlık kılıyordu.

senin gülerse yüzün

bitmiş demektir -gurbet-

artık her yer evimiz,

her yan davetkar.

senin gülerse yüzün

                        benden

                        uzaksın

                        demek.


artık uyuyabilirim

karıştı çünkü kanım

bir akarsuya

ve

    benim kanımla

                   ıslandı mahsul;

çırılçıplak çocuklar,

kanımla yıkandı çimenlerde.

nereye varıyor bu yol?

hangi kıvrımında geçiyorum

senin kurtuluş memelerinden?

ben seni paylaşmam

-çocukluğumla bile-

gizli bir yolum;

kentten kaçışım sensin.

yürürken

his düşmanı ordular

ellerinde süngülerle böğrüme;

yürüyüşlerine bir çarem olmadığında,

sen benim yolumsun

o gün paylaşırım yalnız

seni çocukluğumla.


artık uyuyabilirim

çünkü mevsimler geçiyor

çünkü ben güzel olmasam bile

           mevsimler geçiyor

ve meyve ağaçları yolcu ediyor

           bembeyaz güz günlerini.

sevmek çağında değiliz ne acı

                    ne acı:

bu büyük av günü

ben tüfeğimi temizlemeyi unutmuşum.

                    ne acı:

beni kovalıyorlar

kentin bunalım yollarında.

ayağıma takıldığında anladım

taşın sert olduğunu.

gösterdi bana toprak;

çamurlaşan, boğucu yüzünü

ve buğday gösterdi

aç kalmanın saldırganlığını.

anladım neymiş dünya

anladım insan kendine nasıl düşman.



artık uyuyabilirim

çünkü kaçırdı bütün bir insanlık uykularım.