(Bölüm 2)



    1 Ocak ile 31 Aralık arasında aslında hiçbir farkın olmadığının bilincindeyim. Yine de ben bir anlam yükledim. Her şeyi 1 Ocak'ta bir kez daha konuşalım oturup, sonra ''gereği düşünülsün'' 

    Dinlerin hepsine aynı uzaklıkta değilim. 

  Oskola'nın en müslüman anısı babası vefat eden çok sevdiği bir arkadaşı için oturup bir saat boyunca toplu hatim etmek için verilen parçayı okumaya çalışmaktı. Evet o da her Anadolu'da yaşayan orta gelirli ailenin çocuğu gibi yazları Kuran kursuna gitti. En son Kuran kursuna gidişinden yaklaşık 10 sene sonra gerçeklesen ani ölüm karşısında dehşete düştüğünde de istenileni harfi harfine yaptı. Onu da ya yanlış okuduysam korkusuyla Youtube'dan açıp bir kez de oradan okuttu. Sayılır mı bilmiyordu.

    Ölümün kendisine anlam verebiliyordum ama sanki bir şeyler yapabilirdim.

  Sayılır mı bilmiyorum demişken ojeli tırnaklarıyla namaz kılan bir arkadaşı vardı. Oskola da kızı kenara çekip bir Anadolu delikanlısı gibi böyle ojelerle namaz kılınamayacağını belirtti. Kız da cevap olarak ''Saçmalama sanki Allah niyetimi bilmiyor mu?'' dedi.

    Sahi benim ne haddime? 

 Medikal olarak kalp krizi geçiren birisine ne yapılması gerektiğinin farkındaydı Osko. Mete de farkındaydı -ki elinden gelen her şeyi yaptı sizi temin ederim- ama bilmediği şey babası vefat eden birine ne yapılması gerektiğiydi. Hiçbir şey yaşanmamış gibi davranabilirdi, çok iyi davranabilirdi, eziyet edebilirdi. Oskola eziyeti seçti. Hiç gereği yokken zorladı Mete'yi seyahatlere, bazen sınırları aştı ama her zaman yanında olmaya çalıştı. Yani en azından Mete ondan nefret ettiğini söyleyene kadar.

     En azından hiçbir zaman sana acıyan gözlerle bakmadım arkadaşım. Bende yerin hep ayrıdır.

  Oskola her dinin kuralları mevcut olduğunun bilincindeydi. Ama bir dine bağlı değildi. Din ile ilgili fikirleri sorulduğunda ''Başka birisinin bana ne yapacağımı söylemesi hadsizlik değil de ne? kime ne yahu ! Ne haddine?'' diye çıkışırdı. Ona göre yazılan ya da gönderilen tüm dini kitaplar bir erkeğin dilinden yazılmıştı ya da ''Tanrı''yı erkek olarak resmederdi. Osko da bir 'modern kadın' olarak bu mizojenist dinlere inanmazdı. Denediğinde de, emirlerini yerine getirmekle, huzura yaklaşmaz aksine uzaklaşırdı. 

    Haddi olmamasına rağmen ilişkim ve kişiliğim hakkında yorum yaptığı ve özür dilemediği için var kenarda bekleyen küçük bir intikam. 

    Ben intikamımı almadan genelde soğumuyorum. 

    Bana hiç söylenmeden elleri kıpkırmızı olana kadar nar ayıklayan birini üzdüm. Her nar gördüğümde onu hatırlıyorum. İçim acıyor. 

    2024 senesi için kendime bir din seçme kuralı koydum. Andropolojik olarak tek tanrılı bir dine inanmak gerekliliği üzerine karar kıldım.

  Çocukken müslüman olan annesi ve babası beş vakit namazından sonra onun iyiliği için dua ederken ya yakındaki yatakta ya halıda yatıp tavanı izlerdi. O huşu içerisindeki mırıldanmalar anlaşılmaz huzur verirdi. Bi de sert ama yumuşak kök boyası kırkbeş yıllık -ki annesinin çeyizinin parçasıydı- halının sırtında yarattığı o hissi sonra bir tek Hay.ar'ın göğsünde yatarken duyumsayacaktı. 

  Çatal dili ya da büyü yapma yetisi yoktu. Diğer insanlarla birebir aynıydı. Herhangi bir engeli yoktu. Ama iç huzuru da yoktu Osko'nun. Herkes her gün işine gidip televizyon izleyip uyurken ona rahat batıyordu. Çocukluktan gelen bu 'rahat batması' çok sevdiği işinden olmasına da sebep olacaktı 

    Neyse buraları atlamam lazım. Daha anlatmaya hazır değilim. 

  Çocukluğundan bahsedelim biraz onu tanımak için. Hiçbir zaman kullanmadığı bi K. ismi vardı. Her -sözde düzeni sağlamaya çalıştığı için idealist geçinen- öğretmen ona ilk ismi K. diye seslenirlerdi. Bu Oskola'ya hakaret etmekle eşdeğerdi. Çünkü hem dinci gerici bir isim olan K.'dan nefret ederdi hem de kendini hep Oskola diye tanıtırken neden kendi ismini seçmesine izin vermezlerdi? Bu kişisel alan ihlali değil miydi? Illa benim adım Jean Valjean diye bağırtıyorlardı beni. Yani Oskola'yı.

    Bana da Ayla denmesini tercih ederim. K.'yı sevmem. Küçük bir rastlantı. Ismin ne önemi var diyen herkese de eski köyüm Macaristan'ın en afili kitabı ''Pal Sokağı Çocukları''nı okumasını öneririm.

  Yine de öğretmenleriyle arası iyiydi. Her öğretmenler gününde bir çift çorapla -bu hediyeden hep utanırdı- belirdiğinden mi bilinmez ama öğretmenlerin ,genelde, favorisiydi. Tüm sınavları birincilikle tamamlar; resim, şiir yarışmalarında dereceler alır; adeta bir süperçocuk gibi folik asit'in verdiği yetkiyle (şaka şaka annem folik asit içmemiş gebeyken hatta sigara içmiş ) (tamam bu da şaka ) parıl parıl parlardı. 

    Parlardı ne ulan ya başka bir şey bulamadım mı yazacak yemin ederim delireceğim.

  Bir iki çocuk istismarı dışında çok fazla ilkokul anım yok anlatacak. Anasınıfı öğretmenimle annemin bir anısı var. Annemi kenara çekip bu kız ileride ilk kadın cumhurbaşkanı olacak demiş. Annem de hala bu anıyı anlatır sağda solda. Hillary'den eksik bir şeyim yok bence. 

Make Turkey Great Again! Hedef 2048.