sırtımda bohçamla gezdim sokaklarda

çingenelik yaptım

şairlikten artakalan zamanlarda

çaldığım her kapı, girdiğim her ev

tuttuğum onca el, seni bulmak ümidi

bilirsin

fal mutsuzun ekmeği


çingene falı açtım halka açık meydanlarda

tarot dizdim, cevşen astım boyunlarına

haytalığa vakit bulamadım

evlerin damlarında, incir ağaçlarında

ihbar edilmedim

leblebi tozu ceplerken mahalle bakkalına

adil olmayı öğrendim

iki süt, bir de ben

üç kardeş

paylaştık annemin memesini

sana yetiştirdim kendimi

sana yetiştirdim kendimi

forsepsle çıkarmışlar beni karnından

annemin

annem, beyza

ilişeceğimi bilseydim sana

kuvöz diye

göğsüne tayinimi isterdim

ben seni arayabilirim


ben seni arayabilirim

harcarım tüm jeton haklarımı, ankesörlü telefonlarda

kulübelerde, eski köprünün altında

inanmıyor bizim mahalle

reenkarnasyona da, aşka da

bir daha yaşanır mı bu hayat, diyor

aynı sefillikle

hasan var bir de, tezgahı var işporta

o inanmıyor freud’un aşk kuramına

yakasını bırakmadı

nerede görse peşinden koşuyor zabıta


sana ulaşamayabilirim, beni bağışla

yol yorgunuyum, üstüm başım kir üstelik

ama gömleğimde tek kırışık yok hala

bak

gözlerimde emperyalizme kafa tutan

inci karası bir çocuğun masumiyeti var

beni bağışla

sen, duvara bakarken yazılan bi’şiir olma

beni dizginle, beni sulha indir

içimde yılkı atının kimsesizliği var

benden uzaklaşma

çünkü ben hala

koşuyorum ardından, işporta gören zabıta hızıyla