Ne kalabalık beni kabul etti ne de ben kalabalığı. Hep ben ve içim yalnız gezeriz ne kadar kalabalıkta olsak da. İçim dedim ya orası koskocaman bir kalabalık aslında. Bazen içinde kayboluyorum. Hatta içimdeki içimde bile bazen kayboluyorum. Hüzünlü bir yer orası. Çok oturup birlikte ağladığımız, her şeye boş vermeye çalışıp da veremediğimiz, birlikte ölümü düşündüğümüz ama bir türlü ölemediğimiz, saatlerce bir ceviz kabuğunu doldurmayan şeyler için kafa patlattığımız zamanlar çok oldu.


Bir gün yine birlikte kafayı çekiyoruz. Başladık bir konu üzerinde tartışmaya, ben bedenimin içinde olduğu dünyadan artık gitmek istediğimi söylüyorum. Niye diyor? Ne anlatayım? Bilmiyorum, diyorum. Neye elimi atsam elimde kalıyor. Onu da geçtim, neyi doğru ki dünyanın? İnsanlara baktığımızda insan demeye bin şahit lazım. Daha fazla konuşmak istemiyorum, ben gitmek istiyorum diyorum. Fakat bir türlü izin vermiyor gitmeme. Bak diyor insanlık düzelecek, yarın hep bir umuttur. Daha bir sürü şey sıralıyor bana. Tabii o zaman kafam iyi olduğu için hatırlamıyorum. Şimdi soruyorum ama o da hatırlamıyormuş. Boş ver diyor sen buradasın, yanımdasın. Gitmedin ya. Her zaman bir şekilde beni kandırıyor.

Yok, yok! Kandırmıyorum. O seni kandıran umut. Sadece onu unutuyorsun, bazen sana hatırlatıyorum.

İşte her neyse birlikte devam ediyoruz bedenimizin olduğu hayata.