İnsanın doğadan kopma yolundaki adımlarından birisi halkı etkileyecek ve “ebedi mutluluk” propagandası yayacak olan yenilikler getirecek olma düşüdür. Esasen burada çok da doğadan kopma gözlemlenemez. Sonuçta rastgele bir kuş türünün yeni bir göç rotası keşfetmesi de o kuş türünün ileriki hayatını etkileyecek bir değişimdir. Fakat kuşlar bu göç yolunun onları mutluluğa erdireceğini savunmazlar. Bu göç yolunun tüm kuşların çıkarları doğrultusunda olduğu için seçerler. Aslında insan da radikal değişim ve yenilenme hayalleri kurarken “tüm insanların” çıkarına diye başlar. İlk iş de çıkarsızlık ilkesini “göç yoluna” eklemesidir. 

      

Bu yenilikte iyiliğin ve kötülüğün zihinlerde oluşturulmasını sağlamak insanın sınırlandırılmasını yönünde halkın özgürlüğünü yaratacağı varsayılır. İşte doğaya tutarsızlık burada başlar. En çarpıcı tutarsızlık da bencilliğin en büyük kötülük olmasıdır. Bencilliğinden 

arındırılmış insan -ki bu insan hiç var olmadı- türünü gelişmiş varlık olarak tanımladı. Tüm gaybın ona diz çöktüğünü  hayal etti. Kendi kanından olmayandan üstün tuttu kendini. 

Özellikle insan ilişkilerinde lanetlenen bencillik, varlığının sebebini ilişkinin sınama aracı olarak varlığına sebep buldu. Hâlbuki bu tezatlıkların bir sonu yok. Karşısındakine “Sen bencilsin.” diyen insan, “Bu devrim hepimizin çıkarları altına bu yüzden bencil olmayın.” diyen sürü yöneticisi…

     

Bencillik bu yeryüzünde uzunca yıllar hüküm sürmeye devam edecek. Bazen aslanın çıkarları doğrultusunda ceylanı öldürmesinde bazen de bir insanın arkadaşıyla vakit geçirmesinin sebebinin “onu iyi hissettiriyor” olmasıyla yaşayacak bencillik. Ta ki gerçekten kendi çıkarlarından başka bir şey düşünebilen bir üst ırka denk gelene kadar.

     

İnsan ilişkilerinde de istisnasız herkesi parazite çeviren en temel şey de bu. Hepimiz karşımızdakini çıkarlar doğrultusunda muhatap tutuyoruz. Hepimiz karşımızdakine kendi çıkarımıza ters düştüğü için kızıyor, kendimizi iyi hissettirdiği için sarılıyor, âşık oluyoruz. Hepimiz kendi “ben”imiz için ailemizi hayatımızın orta noktasına koyup tanrı yapıyoruz.

Sevgi, nefret, kıskançlık, iyilik, kötülük, ölüm, varoluş ve aklımıza gelebilecek her şey bencillik çevresinde şekillenir. Çünkü hiçbir zaman doğaya, fıtrata, ilaha ya da bizi kodlayan varlığa tutarsızlık gösteremezsin.

Kısacası zavallı egoların üstünde tutulmuş bir arkadaşlık için ben de canımı verirdim ama ne yazık ki hiçbir canlıda var olamayacak bir arkadaşlık portresidir bu.