Işıksız, boş koridorlarda yürüyorum. Ben karanlıktan korkardım halbuki. Lakin bütün korkuları ezberledikten sonra karanlıktan korkmanın bir manası yoktur. Uzun bir koridor gözümde küçülüyor böylece. Sol yanımda Erebos. Tek dostumdur şu günlerde. O da anlatıyor bana dertlerini. Hemera’yı anlatıyor. Onu yaşatmak için yok olduğunu. Bu düşünce biraz olsun yatıştırıyor beni. Nankör insan kendi derdini unutmak için başkalarının derdinden zevk alır. Ben de böyle oluyorum. Şu günlerde ben de herkes gibiyim gibi geliyor bana. Hüznü kendini aşan bir volkan gibiyim hatta. Fakat ben taşamıyorum ufuklara. Sanki sürekli taşmak, püskürmek istemişim fakat her defasında söndürülmüşüm. Bilim insanları bizim gibi yanardağlara sönmüş değil uyuyan demeyi tercih etmişler. Gerçekten uyuyor muydum? Bir gün uyanacak mıydım, uyandırılacak mıydım? Bugünlerde kendimi Yellowstone olarak görmem uygundur gibi geliyor bana. Ne de çok benzeriz biz birbirimize. O ki 2.000.000 yıllık ömründe 664.000 yıldan beri hiç püskürmemiştir. O ki bana yaşadığı söylenen öğretmenlerden daha öğretici, daha canlı gelir. O hiç konuşmaz fakat sırrı buradadır onun. Onun öğreticiliği sessizliğindedir. Onun öğreticiliği çanaklarında oluşturduğu depremdedir. O yaşayan bir ölüdür bir bakıma.