Kafamın üzerinde küller uçuşuyor Arya. 'Kendi mezarını kazanların yarını olmak' gibi dertlerim kalmadı bu günlerde. Kente göçlerin azaldığını görür müyüz balkonumuzdan? Kırmızı kapıları açıp, mavi pikapların cızırtısıyla beyaz şarap içerdik eskiden. Eskiden eskimemişti gözlerin. Şimdi gözlerinden süzülen yaş bile ruhunun zindanlarında yıllanmış. Bizi bekleyen geleceğe ellerini tutmadan gidemem. Nefesim tıkanır dudaklarının olmadığı her merdivende. Ve hiçbir basamak sen olmadan yükseltemez beni arşa. Arşa diye çıkılan her sokağın köşe başında adın zikredilir. Arya seni görmeden uyunan uykunun rüyası tatsız olur. Kokun, bataklık gazında bile yaşama tutundurur. "Her şeyi geçelim de" cümlelerinde asla yer almayışının nedenlerini yazmaya kalksam; memlekette bürokrasi çöker kağıt yetersizliğinden. Ormanları feda ederiz diye Birleşmiş Milletler, iç işlerimize karışmaya kalkar. Bakışlarının vahşiliği bir beni parçalasın Arya. Rastgele bir devlet kurumunun lojmanlarına pikniğe gidelim. Ateş yaktığımız her anda itfaiye kovalar bizi. Gerçi sen çabuk yorulursun, suçu bana at ki kaçan ben olayım. Birlikte yeşerttiğimiz çiçeklerin tümünün velayeti bende kaldı...
"Meksika'da gün batımı huzurlu" diyenlere kanamam. Gövdenle, boynunun birleştiği yerin tadını biliyorum çünkü. Çünkü ne zaman sesini duysam; en sevdiğim şairin şiirleri dökülür ağzından. Günün kızıllığı da, gecenin karanlığı da sen varken anlamlı. Kendini yorma, ben bakıyormuşum gibi yaşa. Burnunun ucundan, saçlarının dibinden öperim.