Bilmezsin ya o köprüyü geçmeden
Ötesinin iklimini, soluğunu, rengini.
Sınanmadan bir yaranın heybetini,
Buz gibi özlemenin aczini
Ve kavuşmanın tam da vaktini.
İkindi burukluğunda birkaç akis,
Göğsünün arkasında bir boşluk,
Şehrine uğramaz sandığın tren bu
Özlemek dediğin yoksunluk.
O'na değmiş herşey artık yetim,
O'nu "görmüş" her gönül şahidin.
Gölgesini sürüdüğü manzara,
Elini kattığı gül dalı,
Geçip gittiği aynalar,
Ezip nur ettiği yollar.
Yüzüme serdiği kahkaham,
İncitmediği karınca,
Alamadığı havadis.
Ah nefsimin kanayan dizi,
Sesimin göğe açılmış elleri.
Neşeye cesaretim...
Tenini bırakıp giderken;
Tenimi kabir eden.
Aynı gece öldüğüm ama ardına kaldığım.
Ne talihmiş bahçende bitmek,
Dibine düşmek, gölgende serpilmek.
Tadımı, kokumu, huyumu senden solumak.
Dallarında su yürüyen bahar,
Kucaklayan mahmur güz,
Sesinde tanıştığım kendim,
Elinden giyindiğim aklım.
Uyuyanın sırtına kar yağar diyip
Örtüverdiğin cismim.
Hepsi aç, yorgun, yılmış,
Kavuşsak çok beklemeden,
Damağımda bıçak bu ayrılış.
(Yıldız'ıma)
Cevat Kolat
2024-02-01T12:48:36+03:00Metaforların içinde kayboldum resmen, büyüleyici..