KENDİMİ ANLATIRKEN HİÇLİĞE

o parmaklar

-ki fışkırmaz senin ellerinden-

gösteriyor beni:

"işte yenilmiş bir ordu,

işte mağlubu sevmek-lerin,

yüzü sararmış, solgun;

eti üzerinde, tuğu düşmüş ordular.

işte orada:

tepenin ardında

deniz gibi görünüyor saçlarından

tozlu ve puslu bir sevdası."

benden bahsederler

              ne zaman görseler ölü bir kediyi

ve akıllarına düşer elbet;

               ne olur sevip de sevilmezlerse.

ey çirkinliğim,

taşıdın bin yıllar gibi yalnızlığı;

geldin, yığdın kapıma kış mevsimlerini.

şimdi kapalı bütün kapılar

elbet sırtım duvara dayalı

ve elbet öldürmez beni ihanet.

fakat bu yalnızlık

zehirli tülbentler gibi dokunmuş bana

bembeyaz ipekler gibi.

sıkarım onu avuçlarımda

parmaklarım arasından fışkırır gökyüzüne

dokunur kuşların kanatlarına

taşırlar hüznü

bir haber gibi başka memleketlere...


BİR İKLİMİN ÇİÇEĞİ

yüzün bütün

              bütün mevsimlerin harmanı.

ah kokusu var

seni öpmenin;

seni sevmenin ağırlığı var.

yazık,

        yazık ki insan,

şu kısacık ömründe

özlememeli bir başkasını.

hayat bağlanmış kapına,

ömrün;

         ömrümün sürgünü.

sen geçtiğinde hayalimden

çırılçıplak ve ıslak 

                 ve yağmurlu

atıldım güneşlerin boynuna

             boğuştum

köpüren her bulutlu geceyle.

belki sana gelirim yarın

         sen beklemeden beni

gelirim: adımı bile unutmanı umursamadan.