Bu, ölüm konulu bir kompozisyon ve ben parantez rolündeyim. Kurtların izlediği güzergahta asırlardır çul çürütüyorum. Dünya tepetaklak geliyor. Sonra ansızın göğe kapaklanıyor, güneşi öpüyorum. Dudaklarım yanıyor. Dudaklarım köhnüyor. Yaradanın işine köstek olmuşum meğer. Dokuz mevsim geçiyor aradan. Kana susamış bulutlar avuçlarıma yağmurlar devşiriyor. Yedi kıta var diyorlar; ben beşinin yöresinde seğirttim. Fakat hiçbiri, hiçbiri tabutumu kucaklamayı kabul etmedi. Ben de küle evrilmeyi seçtim. Dedim ki, beni denizlere atsınlar, balıkların yüzgeçleri evim olsun. Küçük çocukların gözkapaklarındaki tuzlarla bir olayım, tuz olayım, onların kirpiklerindeki, gözkapaklarındaki tuz olayım, günahsız, okunaksız, öyle adî, öyle alçakça. Ve kumlara yığıldığımda anlayayım gerçekten, kelimenin tam manasıyla öldüğümü. Ölmek ki o her daim bir seçenek olacak. Onun varlığının verdiği refah dünyayı katlanılır kılacak.