Ben bu kafayı bozup bozmadığımı ayırt edemiyorum. Bana gelişi mi buydu, yoksa ben bunu ne ara bu hale getirdim? Bu soru olmasa bile türevleri hep hayatımda benimle yaşadı. Mesela benimle kahve içer, yapboz yaparlardı. Bazen dertleşir, bazen sessiz sinema falan oynarlardı. Bazen kulaklıklarımızı takar yürürdük ama aynı anda aynı şarkı çalmalı şeklinde dinlerdik. Gerçi Spotify var değil mi artık? Zaten bu mümkün. Ben bu fikrin manuelini çok severdim. "Bak şimdi, saat tam 02.45 olduğunda başlat tamam mı?" Bazı şeylerin kolayını, bazı şeylerin karmakarışık olanını severim. Değişir her an, her anın çoktan çatallaşmış akış hallerinde vs. Bu arada ben hala "şu saatte açalım"cıyımdır. Belki bazen bazı şeyler için çok romantik bakıyorum yaşama ama bunu bilerek yapmıyorum, yaşamın bana gelişi böyle. Tabii seçimlerimle pekiştiriyorum, orası ayrı. Bu arada konu asla bu değildi, neden bunları anlattığımı bilmiyorum. Sadece birkaç saattir uykum olmasına rağmen gözümü bile kırpamadığımı ve bir anda kalkıp sadece yazmak istediğimi ve laptopu açtığımı biliyorum. Eskiden defter dışında herhangi bir şeye yazmanın çok garip ve ilham öldürücü olduğunu, yaratıcılığı azalttığını, dünyanın en leş zehirlerini saçtığını falan düşünürdüm. Sonra bir gün geliyor ve ertesi güne hazırlamanız gereken final ödeviniz oluyor ve o gün takır takır nasıl ilham dolu yazılar yazdığınıza şaşkınlıkla şahit olunca ve sonrasında "ya acaba keyfi açsam yazsam olur mu yine?" denemesini de yapınca bir bakmışsınız sanki her şey bir anda olmuş. Parmaklarınız klavyede takır takır bir şeyler yapıveriyor. Gerçi hala bazı şeyleri özellikle kâğıda yazarım ancak temize geçmek istersem öncelikle yazılarımı temize çektiğim defterime ve sonra da bir Word dosyasına yazarım. Küçükken de birbirine karışmış kum boncuklarını oturur, tek tek ayıklardım düzenli olarak. Bir daha karışmasın diye uğraşmazdım. Karışması güzel, titizlikle toplaması ayrı güzeldi. Günlerce sadece boncuk ayıkladığımı bilirim. Yani bu çok aşamalı temize geçme işlemi aklıma bunu getirdi, yoksa pek de bir alakası yok konuyla bu örneğin. Asıl içimdeki sıkıntılara gelmemek için daha da yazdığımı fark ettim şimdi. Sanırım o şeyleri anlatasım yok henüz. Aslında var ama yok. Olsun, en azından denedim. Şu önümdeki birkaç kritik günü de şöyle adım dolu geçirirsem kafamdaki şeylerin en azından bir kısmı gezmeye çıkacak. Bende o sıra evi değiştireceğim ve döndüklerinde beni ve kafamı aynı yerde bulamayacaklar. Üzgünüm ama konuşarak halledemiyoruz, çok denedim biliyorsunuz çocuklar… Bazen sadece bilmiyorum. Nefes alıp almadığımı, nasıl nefes alındığını... Nasıl uyunduğunu ve nasıl acıkıldığını... Nasıl ağzımı açıp konuştuğumu ve bazen duymayı... Kaçmayı ve bazen de hayır demeyi... Haksızlığa susmanın ne demek olduğunu bilmiyorum. Neden küçücük, önemsiz olayların çok büyütülüp sonra ejderha nefesinde dövülüp, şekillendirilip karşısına geçen her varlığı nasıl öldürdüğünü, bunu neden yaptıklarını bilmiyorum. Neden o kaldırımda senin hayaletin yanımda yürüyordu, bilmiyorum. Gerçek, insanların arasında bazen öyle oluyor ki o geçmişten bir kesiti dışarıdan izleyebiliyorum; kapılar yine yüzüme kapanıyor, o esnada Turist Ömer bir selam çakıyor, yanımdaki çocuklar gülüyor. Sonra bugün oluyor, liseli kızlar bana abla diyor oysaki tek başına dolmuşa binecek yaşta insanların ablası olmanın ne demek olduğunu bile bilmiyorum. Bunun eğitimini nereden alıyoruz mesela? Onu da bilmiyorum. Birkaç şey var mesela biliyormuşum gibi ama yok. I ıh, onları da bilmiyorum. Bu metnin tam bir yerinde durup koptum biraz ve asıl anlatmak istediğime yönelik keskin bir geçiş yaptım, öyle oldu sanırım. Öyle olsun bakalım. Hatta bu metnin böyle vurucu bir son cümlesi de olmayacak. Tamam. E iyi, bu güzelmiş o zaman. Geçiş yapmakla kalıp sürdürmediğim için ayrıca hoş oldu, yani adım dedik dedik, gerçekten de tek bir adım oldu bu. Neyse tanıdığım ve tanımadığım insanlar, belki zamanında tanış olup birbirimize yaralar açtığımız insanlar, sırf sosyal yaşamın saçma kuralları yüzünden şu an konuşmadığımız insanlar, kendimizi kaybettiğimiz zamanlarda birbirimizi bulduğumuzu göremediğimiz insanlar... Tanıştığımızı zannedip isimlerimizden fazlasına dokunamadığımız insanlar... Birbirimizi seçmemeye karar verdiğimiz insanlar ve henüz tanış olmadıklarımız... Ey birbirimize güç verdiğimiz, bir de onlar varız çünkü, güzel insanlar… E daha böyle çok insanlar, mesela hepsi şu an Türkiye’de yaşıyorlar.