Dostoyevski okudunuz mu hiç, ben Yer Altından Notlar kitabında başta çok sıkılmıştım, sonra Dostoyevski amcamızın yerine koydum kendimi, yer altına indim onunla ve şu cümle benmişim, bana yazmış dedim: "Özellikle, o iğrenç yarı umutsuzlukta, yarı inançta, kahrından kendini bilinçli olarak kırk yıl canlı canlı gömmede; zoraki yaratılmış, ama gene de bir ölçüde durumunun bu kuşkulu çaresizliğinde; tatmin edilmemiş, içine işlemiş isteklerin zehrinde; yıllarca alınan kararların hemen arkasından gelen pişmanlıkların sarsıntılı tereddüdünde... " Burda ne demek istediğini anlamamıştım sıkılarak okuduğumda; sonra tekrar baktığımda umutsuzluklarımı, inancımın yarımlığını, biraz derine inince istemeden yaptığım şeylerin isteyerek bir hevesle başladığım yolculukların hayatımdaki yeri... Kendine yazılmış hissediyor insan, benimle konuşmak için kitap yazmazsın be…

"Ama insanoğlu hercai gönüllü, yakışıksız bir yaratıktır ve (satrançta olduğu gibi) tek istediği de hedefin kendisi değil, ona varmak çabasıdır." Dostoyevski yine şov yapmış; başladığımız yolculuklar hep sevinçle, hevesle bir yolda olmak için değil, bir yere varmak için. Dikkat ettiniz mi, neden yolda olmak o taşlarla o satrancı oynamak değil amacımız da neden kazanmak arzusu? Hayatta yolda olmak ama bir yere varamamak bizi yıpratıyor, bundan olsa gerek hep bir sonuç bekliyoruz, o anı yaşamak güzel demiyoruz da ya kazanalım ya kaybedelim istiyoruz ama heveslerimize yenik tarafımızı unutuyoruz.

Yaşamın tek amacı ıslanmamaksa haklısınız, biz yaşıyoruz...