"Benim şehrimin sokakları yaralı insanlarla dolu... kaldırımları tek tük insanla dolup taşmış, içi boş bir mezara ev sahipliği yapıyor... tabelası yepyeni bu sokakların ama üzerindeki adresler silik; aslında bir kayıp ilanından ötesi değil... Sokaklarda cılız lambalarla loş ışıkta izliyorum bütün o yaralı insanları; bazılarına karanlık öyle bir hükümdarlık yapıyor ki gözlerim körlüğe mühürleniyor, bazısı da bir mum alevinin kağıda dökülmeye hazır mürekkebinin kurumadan çizeceği kaderin ruhu için hiç durmadan yanıyor... Benim şehrimin sokaklarında saklambaç oynuyor memleketime değen bütün yürekler, gözüm açık bir ebeyim ben; yazılandan geriye vadesi dolmuş yıldızları kaydırıyorum...
Ve arayışa çıkıyorum şehrimin sokaklarını ; birilerini buluveriyorum hemen göğüm kara bulutlara gebeyken güneşin tohumları ekiliyor ve birkaç gökkuşağı aynı anda sarılıyor mavilerime, grilerime...birileri saklanırken kayboluyor şehrimin tanımadığım ıssız sokaklarımda ve ben o sokaklara çıkmaz kalırken duvarlara tosluyorum... birileri de beni sobeliyor ben şehrimde devrim ilan etmişken kaçıyorum hükümdarlığıma yapılan darbelerden, ama yakalanıyorum da... ve bazen şehrimin sırları şehrimin sınırlarında ip atlıyor , o zamanlarda sınırın ilerisi şehrimin yollarına bir merak silsilesini uyandırırken korkum dikenli tellerin acısını değdiriyor parmaklarıma ve ben ucunda patlayarak ifşa olabileceğim bir mayın tarlasında buluyorum kendimi..."