Sahiden kaç yasağın savaşını verdin ve arzularına söz geçiremedim. Soru değil artık yazdıklarım her bilinmeyene verdiğim üstün körü bir cevap. Niye öyle diyorum, yazdıklarımı ve yaptıklarımı hiç içime sindiremiyorum. Kendimi görmezden gelmenin oralarda yaşadım ve “Ben yaparım.” diyemiyorum. Kendime sen diyorum “Sen, sen …” ve gerisi gelmiyor. Seni de beni de bir çırpıda anlatmak, kim ne okuyor ki? Sanırım böyle vazgeçiyorum insanlardan, fayda kelimesine inanmaktan. Her şeye zarar yaşamak, herkese. Kim niye sürdürüyor bu dağınık düzeni. Soru işareti kullanmak da yok artık, ben biliyorum demenin en iyi yolu bu. Sen biliyorsun, ben kendine güvenini taklit ediyor. Yazmak, beni konuşurken kaçındığım kadar saçmalatıyor, fırsat veriyorum sana. Denemek üzere yola çıktım gördüğüm her beni kendine çekeni. Niye öyle çekinik çekinik duruyorum, bir zamanların bana en çok sorulan sorusu bu. Geri mi geldi içe dönüşüm, dönüşümüm. Ne geziniyorum buralarda, aradıklarımın listesini zihnimin bir köşesinde tutuyorum. Bulmak değil aradığım, listelemek sonu gelmesin demek zaten. Bu çabam hiç bitmesin, yorgunluğun ezkaza elimden gitmesin. Ve ben bir günaydın avuçlarımdayken kimselere gülümsemek zorunda kalmayayım. Ne çok istiyorum sessiz bir dışlanmayı, ben bile şaşırıyorum kendime. Kim kaçmaya hazırlar hayatını, kalmayı bilmeyen. Sorular basit bu gece. Zihnim sorun üretmekte neredeyse acemi. Paslanmış yetenekler bunlar, yaşama sevincine kaptırmıştım bir süredir kendimi. Olur öyle arada. Geçer. Gider. Unutulur. Geriye hep uzun uzun yazılar bırakır. Okunmaz. Öylece durur. Öylece durur. Kim bilir ne zamana kadar? İşte gerçek bir soru.
Gitme kal buralarda.
Varlığını seviyorum, yazmanın yokluğuna alışacaktım bir zamanlar. Öyle de yaşayacaktım, yarım mı kalır yazmadan yaşananlar, yaşamadan yazılanlar kadar? Geceler yapıyor bana bunu. Uykumdan uyandıran sıcak hava boğuyor duygularımı. Ağustos, saçmalıklar için güzel bir ay. Hayır, ikna etmeye çalışma kendini. Yapamayacaklarını konuştuk benimle, pek sonuca varmadı. Kötü bir dinleyiciyim çünkü susmak en yorucu olanı. Kelimeler akıtıyor yüreğimde biriken zehri, yine de bulaşmasın istiyorum kimseye. Öyle bir köşede imha etsin her şey kendini, kimseyi üzmeden, kimseyi kırmadan. Kimseye olmayan bana oluyor günün sonunda, kendime vurmakla da barıştım. Ben her gece savaşan bir barışçıyım, kime ne bundan?
Anlatarak uykuya dal bu gece.
Saat sorumsuzca ilerliyor artık, ben gelmek istemiyorum. Nereden geliyor bu eylemek arzusu, sevilmekten. Durmak istiyorum. Lise zamanlarım geliyor aklıma. Uçarı olamayacak kadar yorgunluk kaldı elimde ve olgunluk. Takdir edildikçe sahip çıktım ona ve bir kenara bırakamıyorum insanların alışkanlıkları zarar görmesin diye. Yığınlarla birlikte yaşıyorum, yaşıyoruz. Değiştirmeye çalışmayı değil kabullenmeyi öneririm, kolay olana sahip çıkalım. Bir nevi güç tasarrufu. Üzerimde bir forma, kim bilir neye hizmet ediyorum. Ama en çok şahitlik ediyorum, görmek yoruyor beni. Ne yormuyor ki, biraz da onlardan bahset.
Bir b...k çukurundan kelimeler
Böyle kelimelerden kaçındığım zamanlar oldu. Haberi yoktur, biri kullanılacağı yeri gösterdi bana. Çukurunun içeriğini bilmek ve anlatmak istemek suç değil, olmamalı. Emin değilim şimdi istekler yasaklı mıydı? Sonuç olarak umurumuzda dahi değil di mi bunlar. Kontrolsüzce yaşıyoruz, başkasının sınırını dahi gözetmeden. Doğrusu da bu bence, kimsenin korunaklı sınırları olmasın. Kırmızı çizgili kadın söylüyor bunları, iyice dinleyin. Faydasını görmediğimden yani, söylüyorum işte. Siz yine dilediğinizi dileyin.
SON’u kabul et
En kötü şeyin bile bitmesi üzüyor beni, öylesine bağlıyım bildiğime. “Daha iyisi olamaz.” mottosuyla yaşıyorum. Karamsar düşünülen her hayat zor fakat bambaşka iki kişi yapıyor insanı. Ve sen birini eliyorsun adandan.
Ertesi gün.
İnsanların arasındaydım bugün ve onlarla olmayacak şeylere dahi güldüm. Düşünüyorum şimdi, bir felaket gelse başıma yüzümde mimik oynamadan otururum yine o kalabalık masada. Keyfim yerindedir, tek başıma kalana kadar. Başkası görmeden ara veririm hislerime ve kaldığı yerden devam eder, belki en başından tekrar tekrar yaşanır. Size niye anlatıyorum ki? Ben hep neşeliyim, hallediyorum ve biraz da şımarığım. Böyle tanıdınız beni, ben bu sağlam duvarların ardındayım. Yıkılmaz bir kalede olur bu duvarlardan, dört duvar hapishanede. Kim verecek kararı? Kim bulacak duvarların ardından beni? Altında kalıyorum.
“Bu kadar karamsar yazma.”
Yazdığım her şey bir hüzün bırakıyor geriye fakat yaşarken öyle değil. Zaten bütün bunların muhatabını kaybediyorum. Bu gece sökün eden düşüncelerim benimle değil ve her cümlenin sonunda duraklıyorum. Olur öyle. Ama sen yine de karamsar şeyler yazma. Kaçacaklar. Kalsınlar mı, kalmasınlar. O beklenen neşenin kaynağı olmadım hiç. Arada bir geçti gitti üstümden, hepsi buydu.