Dünyamın efendisiydim ben de bir zamanlar. Dünyam bana ait, tapu falan istemez sanardım. Nereden bileyim ki bana dünya verenlerin aslında benim olması için değil onu sadece korumam için emanet ettiklerini. Ben sonu olmayan yollar cizicektim o dünyanın içine. Her hayal kendisi için yeşerecek temiz topraklar bulacaktı. En azından güneşsiz bırakmayacaktım onları. Nereden bilebilirdim ki benim topraklarım nükleer santraller icin var edilmiş. Bana kader dediler... Sana da söylediler mi böyle bir şey? Sana da kaderin yazılı dediler mi?Bilemiyorum... Ben kalem sahibiydim bir zamanlar. Boşlukta duruyordu benim de dünyam. Bulutlarını kağıt yapmıştım. Dedim ya sana sonsuzdu benim dünyam, silgiye ihtiyacım yoktu. Bir başka bulutun üstüne hatalarımı çıkarıp neyse isteğim onu tekrar yazacaktım. Ben varlığın sahibiydim inan bana. Ya da istersen inanma. Aslında inanma bana. Ben inancına ihtiyaç duyan bir varlık değildim. Ama lütfen bana "Ne oldu, şimdi neden varlığın yok?" Diye sor... Ben evreni unutmuştum. Dünyam neyin içinde olmalıydı? Unutmuştum bu önemsiz ama gerekli detayı. Meğersem evren yaratıcılarının radarının içindeymiş gezegenim. Onlar ilk hayalimi gören gozlere yatırım yapmışlar. Kendine yetecek bir oluşum kurduğum an pay istediler ve bunun adına da "denge" diyorlardı. Denge böyle bir şey mi gerçekten? Süreklilik için onların komutasında olmak zorunda mı dünyalar? Bizlere sınırlar sundular "özgürlük" adı altında. Neden özgürlüğümüz gözlensin ki? Neden bunun için bir yol gösterene ihtiyacımız olsun?