Kendi benliğimize kulak vermeyi beceremiyoruz. Yıllar öncesinden bugüne sürüp gelen kabiliyetsizlikti bu. Teknoloji, ulaşım, barınma birçok şey iyileşti, iyileştikçe daha da dibe battık. Buradan nasıl çıkacağız şu an bunu tahmin edemiyorum. Giderek çöküyoruz, ruhlarımız yerlerde çürüyor. Düşüncelerimiz artık bizim olmaktan tamamen uzaklaşmış, başkalarının avuçları içerisinde uyuşuyor. Buna izin verdik ve vermeye devam ediyoruz. Yaşamımız üzerindeki hakimiyetimizi giderek kaybediyoruz. Kölelik devri yıllar öncesinde bitti ama biz o duruma öyle alışmız olacağız ki yeni nesil kölelikler icat ettik. Sosyal platformların kölesi oluyoruz. Bir tüketim telaşı, doyumsuzluk hissiyatı bölünerek çoğalır. Bir maraton koşucusu kadar efor sarf ediyor, nefes nefese kalıyoruz. Ölmüyoruz ama yaşamıyoruz da. Ne için geldik, nereye gideceğiz; bunlardan habersiz giderek yapaylaşan şu cihana ayak uydurmak pahasına ruhlarımızı satıyoruz. Nicedir yüzümüze bakamaz olduk. Eğer bir gün buradan çıkabilirsek bu çıkış insanca olmalı. Bir gün buradan çıkarsak doğamızla, gerçeğimizle kol kola, baş başa verirsek, bir gün yüzümüze bakarsak bu onurluca olmalı. Eğer bir gün hâlâ yaşıyorsan yaşamaya yüzün varsa kendine bakabilmelisin. Onuruna, vicdanına en önemlisi benliğine utanmadan korkusuzca bakabilmelisin. Yaralı bedenindeki ruhu sen yeşertmelisin, kimseye teslim olmadan. Buraya ne için geldiysen o şekilde yaşamaya layık olmalısın. Ne demişti yazar: "Ne için varsan onun için yaşa.” Önce ne için var olduğumuzu öğrenmemiz gerekiyor sanırım.