Derin bir nefes aldı. Masanın başına geçti, pencereden dışarı bakarken aklından çok bir duygu düşüncesi ya da herhangi bir fikir geçmedi. Oturduğu yerden çevresine baktı. Uzun meşeden yapılma bir kitaplık, rahat olduğunu düşündüğü haki yeşili koltuk ki o burada çay içip gramafondan aşina olduğu besteleri dinlemeyi severdi. Sonra nedense birden yerinden kalktı sandalyenin çıkardığı o ses bir süre rahatsız etti ama tam olarak neyden rahatsız olduğunu çözemedi. Çok da emin olamadığı bir sesti ya da öyle bir ses var mıydı? Emin olamadı. Yine aynı şeyler diye düşündü. Sesler ve seslerin varlığının belirtisi. Pencereye doğru adım attı nedense bir an masanın pencere önünde olması onu rahatsız etti. Masayı çok ses çıkarmamaya çalışarak duvarın önüne çekti. Pencerenin önünü açtı ama hâlâ oralarda var olan bir şey onu rahatsız etti. Birkaç adım geri yürüdü ve tekrar pencereye doğru baktı. Tam olarak ne onu rahatsız etmişti? İlk önce bir hızla perdeyi çekti. Daha sonra perdeyi tamamen yerinden çıkardı.

“İşte!” dedi kendi kendine.

 “İşte, şimdi her şey daha aydınlık önünde hiçbir engel yok!”

 Bir süre pencereden dışarıyı izledi Ahmet Efendi'ye evdeki tüm perdelerin sökülüp atılmasını söylemeyi düşündü. Bu fikir onu oldukça heyecanlandırdı. Hızla merdivenlerden aşağıya indi.Bu ev ne kadar karanlık diye düşündü. Her zamanki o donuk ve ruhsuz adımlar hızla ve heyecanla aşağıya inmeye başladı.

“Ahmet Efendi! Ahmet Efendi!”

Bir yandan içinde bitmek tükenmek bilmeyen heyecan ve aydınlığa kavuşma hayali bir yandan Ahmet Efendi'yi bulamamanın verdiği sıkıntı ile yarış içinde merdivenleri inmeyi bitirdi. Uzun zaman önce geldiği bu yerde sadece kendi ve Ahmet Efendi vardı. Lakin şu an onu da burada bulamıyordu. Uzun bir süre Ahmet Efendi'yi aradıktan sonra salona ulaştı. Evdeki o karanlık ve kasvetli hava Ahmet Efendi'yi bir an önce bulması için adeta onu sürüklüyordu.

Bir ümit mutfağa bakmak için yürümeye başladığında evin kapısının açık olduğunu fark etti. Merak, endişe ve korku sardı etrafını. Merak duygusu ile adımladı kapıya doğru ama yine de içinde kendini ortaya çıkarmayı isteyen korku ile savaş veriyordu. Kapıya temkinli bir şekilde yaklaştı. Kapının aralığından yüzüne vuran aydınlık onu önce afallattı. Gözleri aydınlığa alıştığında ise uzun boylu tıknaz bir adamın dışarıyı seyrettiğini gördü. Giyimini beğendi fakat saçları nedense giyimine göre oldukça karmaşık geldi. Bir yandan Ahmet Efendi'yi arıyor bir yandan içinde bitmek bilmez bir heyecan ile bu adama seslenmek ve saçlarının ne kadar karmaşık olduğunu söylemek istiyordu.

Hayatının hiçbir anında bu denli heyecan duygusunu yaşamamıştı belki, sevgili eşi Ayşe Hanımı ilk gördüğünde yaşadığı heyecanı saymazsak. Tam o sırada başına giren eşsiz ağrı ile gözlerini kapadı ve gayriihtiyari önündeki bu saçları karışmış fakat iyi giyinimli beyefendiye seslenip tutunma ihtiyacı hissetti.

“Beyefendi! Beyefendi!”

Önündeki bu saçları dağılmış fakat iyi giyinimli bu adam birden yüzünü döndü ve Selim Bey kendi ile karşı karşıya geldi.

Ani bir sıçrayışla yataktan kalkmaya çalışan Selim Bey kollarının yatağa bağlı olduğunu anlayınca içindeki bitmez ve sanki hiç sönmemek üzere halazlanan sinir ateşine karşı koyamadı ve yerinden kalkmak için hızla hareket etti. Verdiği bu mücadele doktorların ve hemşirelerin birden odaya dalması ile daha da artarken yeşil gözlü hemşirenin yaptığı iğnenin tesir etmesine kadar devam etti. İlk başta uyuştuğunu hisseden Selim Bey önce yavaşladı daha sonra gözleri ona itaat etmeden kapandı.

Olan biteni kapının küçük penceresinden izleyen Ayşe Hanım elindeki zambak çiçeği işlemeli ipek mendile gözyaşlarını akıtıyordu. Ona sonsuz bir sevgi ile bağlı olan kocasını böyle izlemek onu oldukça derinden yaraladı. Doktor Ahmet Bey ile görüşmesine bakılırsa kocası devasız bir hastalığa tutulmuştu ve bu genç yaşında tek başına ne yapacağını bilemeden ağaçlı yolda yürümek üzere hastanenin kapısından dışarı çıktı.

SON…

 

Bilgisayarın başından usulca ayağa kalktı. Pencere kenarına tünedi her zaman yaptığı gibi. Sigarasını yaktı ve pencereden dışarıyı izledi. Kafasını her çevirdiğinde kendi yarımlarından bir bütün oluşturduğu karakterlerini görüyordu. Ahmet Efendi, Selim Bey ve Ayşe Hanım onlardan önceki varlığını kabul ettirmiş kalabalıkların arasına karıştı. Sigaranın sonuna geldiğini elinde hissettiği hafif sızı ile anladı. Köşede şişede duran suyundan bir yudum içti. Tekrar perdesiz penceresine baktı, odasını aydınlatan aya minnet duydu. Karanlığı oldum olası sevmezdi. Yatağına yürüdü. Sessizce yatağına uzandı. Bilmem kaçıncı kabusunu görmek için gözlerini kapatırken odadaki karakterlerin uğultuları kulaklarına doldu. Bir an çevresine bakma ihtiyacı hissetti. Selim Bey yanındaki Ayşe Hanım ile yeşil gözlü hemşireye yaptığı iğnenin hesabını soruyor gibiydi. Fazla umursamadı her zaman yaptığı gibi onlara arkasını dönerek yatmaya devam etti. Bugün de ilacını içmeden uykuya daldı…