Yazdıklarımın ve yazacaklarımın hiçbir zaman bir edebi değerinin olduğunu düşünmedim ve düşünmeyeceğim. Kişinin düşüncelerini değiştirme ve onu etkileme kaygısı gütmediğimden olsa gerek. Bir olay örgüsü ile sıradan bir hayatın gerçekliğini, acısını veya adaletsizliğini nasıl anlatabilirim bilmiyorum ve açıkçası uğraşmak da istemiyorum. Yeni bir acı veya mutluluk piyasaya nasıl sürülür henüz bilmiyorum. Her zaman, her şeye eleştirel yaklaşıyor ve hiçbir güzelleme yapmıyorum. Yapmak zorunda mıyım bilmiyorum. Her şeyi kötü yanından görmeyi çok iyi beceriyorum. İyi olan ve giden bir şeyi de mahvetmekte usta olduğumu düşünüyorum. Kendime karşı da bildim bileli haksızlık yapıyor ve kendimi hor görüyorum. Çoğu zaman da anlaşamam aynadaki ben ile. Ama her şeye rağmen beni hayata sımsıkı bağlayan bir umut kırıntısının var olduğunu görüyor ve biliyorum. Sedat Peker'e bağlayıp, bir umuttur yaşamak karrrdeşlerimm, demeden bitireyim artık. Ne diyordu Sabahattin Ali Beyefendiciğimiz; "İnsanlara ne kadar çok muhtaç olursam onlardan kaçmak ihtiyacım da o kadar artıyordu." Bu da anlam bütünlüğünün bütünlüğünü bozan son olsun.