Küçüklüğünde bulaşık yıkayan annesinin yanında zaman geçirmekten ne kadar keyif aldığını anımsadı. Demin köpüklediği tencereyi bir barista yahut jonglör edasıyla adeta izleyicilere gösteri yapar gibi dolaştırıyordu suyun altında. Bardaklara ayrı bir muamele uygulanıyordu. Su dolarken bir yandan bardak çalkalanıyor, tuhaf sesler çıkartarak yıkanıyordu. Eller yine sanatsal yaklaşıyordu olaya. Kaşıklar, çatallar ve bıçaklar köpüklü suyla dolu bir kapta, kuklacısını bekliyordu. Sıra onlara geldiğinde büyük bir tebessümle karşılıyorlardı oyunun kendilerine düşen parçasını. Çocuk, kaşığın çukur tarafına bakıp mutfağın tüm ayrıntılarını baş aşağı gördü, şaşırırdı. Annesi bu şaşkınlığın nedenini ve müstakbel soruya verilecek en kestirme cevabı çok iyi biliyordu. Yıkanınca oluyor öyle ıslak olduğu için, demişti. Böylesine bir cevap irdelenmezdi. Doğru mu yanlış mı sınamasına dahil edilemezdi.
Gözlerini yine kuklacının bilir ellerine kitlemişti. Mutfağın beyaz ışığı -hep beyaz ışık olurdu mutfaklarında. Büyüyüp kendi evine çıktığı zaman da beyaz ışık kullanmıştı mutfağında. Temizlik için beyaz ışık gereklilikti, annesinin bir insan şekillendirdiği, ıslak ve köpüklü ellerinde dans ediyordu.
Şimdi avuçlar birleştirilmiş ve suyla doldurulmuştu. Yalnız, çocuk sıradaki perdeyi unutmuştu. Yüzlerce kez annesinin kolunun altında buzdolabına dayanmış, sağ tarafına yaslanarak izlemişti bu oyunu lâkin şimdi sırada ne vardı çıkaramıyordu. Sonuç olarak yıkanacak bulaşık kalmamıştı ve bulaşıklar bitince tezgâh köpüklenirdi. Avuca su doldurmayı da hatırlıyordu ama neyde kullanılıyordu ki? Heh, lavabo bataryasının arka fayanslarına çarpıldı su. Doğru, orası atlanamazdı. Şimdi tezgâh, gönül rahatlığıyla süngerle köpüklenebilirdi. Annem tezgâhı bile banyoya soktu, diye düşünüp güldü aklının içinde. Müthiş keyif alıyordu. Lavabonun bataryası ilk sola sonra sağa döndürüldü, kuklacı eli bu sefer bir su kaydırağına dönmüştü. Köpüklenen her bir santimetrekareye su ulaştı. Fen dersinde her bir hücremize suyun taşınması gerektiğini söyleyen hocası geldi aklına. Hemen ardından birbirleriyle şakalaşan arka sıradaki çocuklar... Bu ayrıntıyı dinlemeyip kaçırmışlardı. Belki su kaydıraklarını da hiç izlememişlerdi.
Sarı bir paket lastiğini andıran yüzükle sol el sol tarafı şöyle bir süpürdü. Yüzüğün mermerle sürtünmesiyle çıkan çiğ ses, köpüklü su ile evcilleştirilmişti sanki. Bu sesi de çok seviyordu. Sağ el, yüzüksüzce sildi sağ tarafı. Bu kendisine yakın olan eldi. Bu eylemi yakından görmek daha da heyecan vericiydi. El tek hamlede bütün köpükleri götürmüştü. Annesinin elleri sanatını icra ediyordu yine.
Bu sırada su açık kalmış, boşa akıyordu. Kolunu uzatıp bir anda kapattı musluğu, bütün o kutsal çocuksu ahlaki yasalarının dürtüsüyle. İçinde övünç, mutluluk, gülümseme de dahil bütün baharatlardan tatların geldiği ama umursamazlık renginde bir cık sesi geldi ve açıldı musluk tekrar. Bu anlık kesinti hiç de vakit kaybettirmemişti. Yıllardır tekrarlanan bu gösteri, aynı ustalık ve kesinlikle ilerliyordu. Bulaşık süngeri alındı bir kez daha. Şimdi evye, dedi. İçinden dememişti anlaşılan, hoş önemli de değildi, annesinden bu sefer fark edilir bir kıkırdama geldi. Evye de sırasını beklemişti. Sünger, kare duvarları, köşelerindeki yuvarlatmaların da yardımıyla; kesintisiz bir biçimde, elma soyarken de hiç ayrılmıyordu bıçak, asla vakit kaybetmiyordu bu kadın, köpüklemişti. Daha sonra giderin yörüngesindeki bir uydu, anafora yakalanmış bir çöp gibi yuvarlak hareketlerle alt kısmı köpükledi. Bu köpükleme işlemi öyle hipnotize ediciydi ki, bazen kendisini de bütün yıkanan bu bulaşıklar gibi küçücük cansız bir nesne olarak hayal ediyor, sanki kendisi de yıkanıyordu.
Yine su kaydırağı bir krupiye gibi her yere servis etti suyu. Bu da bitti. Sırada sarı bez vardı. Bu son hamleydi. Bir selam verme seremonisi... Kuklacı tecrübeli elleriyle harekete geçti: Sarı bezi yıka, sık, tezgahı kurula, bir daha yıka, bir daha sık. Puf! Son hamle en hızlısı, en çok alkış alanıydı. Seyirciler bayılırdı bu bitirişe. Tek koltuk, kapalı gişe oynayan bu oyun, bir sonraki sefere kadar tam not almış şekilde kalacaktı hafızalarda.
Emre Orman
2022-10-26T01:41:50+03:00Teşekkür ederim :)
Jean Valjean
2022-10-24T19:00:26+03:00Akıcı, güzel bir öykü. Kaleminize sağlık.