İnsanlar hayatları boyunca hep bir şeyler oldu ama sanırım son zamanların en moda olanı "bencillik." Ben de bu moda olan konuya biraz eğilmek istiyorum.


İlk önce şunu bir netleştirmek isterim ki bencillik dozunda olduğunda gayet güzel ve mantıklı bir şeydir. Son zamanlarda bunun insanları zehirlediğini fark etmiş durumdayım. Neden bu kadar bencilleştik peki, nasıl oldu da alt komşumuzdan bile bihaber yaşar olduk, oysa peygamberimiz (sav) demez mi "Komşusu açken tok yatan bizden değildir." diye... Hangimiz umursar olduk bunu? Şartlar bizi bu hale getirdi dediğinizi duyar gibiyim ama size şu hikayeyle aslında kendi kendimize bu hale getirdiğimizi kanıtlamak isterim:


Devrin sultanı, ramazan ayında bir gün tebdil-i kıyafetle şehri dolaşmaya çıkar. Yanında başveziri vardır. Sultan:

 —Paşa, akşam ezanı kimin kapısının önünde okunursa o evde iftar edelim, der.

İftar vakti yaklaşmıştır. Ara sokaklara girerler. Her evin kapısının önünde bir kişi beklemektedir. Bir misafir bulup evlerine iftar için çağıracaklar. Başkalarına iftar ettirmenin zevkine tadacaklar ve sevabını alacaklar. Sultan ve veziri kendilerini tanıtmadan herkese selam vererek giderler. İftar topu atılıp akşam ezanı okunmaya başladığında fakir ama gönlü zengin bir Müslüman’ın evinin önündedirler. Zaten ev sahibi de iftara birilerini çağırabilmek için orada beklemektedir. Sofra hazırlanmıştır ve sıcacık taze ekmek, tuz ve mis gibi tüten bir çorba vardır sofrada. Tuzla iftarlarını açarlar, ekmek ve çorba ile karınlarını doyururlar. Çorba, sultanın çok hoşuna gitmiştir. Ev sahibine, “Bu çorba çok hoşuma gitti. Ne çorbasıdır bu?” diye sorar. Çok zeki ve ferasetli olan ev sahibi, misafirinin padişah olduğunu hemen anlamıştır. “Darhane (fakirhane) çorbasıdır, sultanım.” diye cevap verir. Bu zekice cevap padişahın hoşuna gider ve o fakiri ertesi gün ikram ettiği çorbanın tası ile saraya davet eder. Adamcağız gelince padişah, emir verir ve onu doğruca darphaneye gönderir. Orada tası ağzına kadar altınla doldururlar. Tekrar padişahın huzuruna getirdiklerinde, padişah adamın halini sorunca der ki: “Sultanım, darhanemize (fakirhanemize) teşrif buyurdunuz ve darhane çorbamızdan içtiniz. Bu çorba şimdi darhane değil, darphane çorbası oldu.” der.


Bu hikayede de olduğu gibi insanın sadece gönlünün zengin olması yetiyor. Peki sizce bizim ceplerimizin dolmasına rağmen neden gönlümüz fakirleşti? Çünkü biz iyilik yapmaktan, iyilikten, kendimiz kadar başkalarını düşünmekten vazgeçtik. Sadece bunlar mı? Daha sayabileceğim bir çok bencilleşme örneği var. Şimdi biz bundan nasıl kurtulacağız, biraz da bundan bahsedeyim. Aslında çözüm çok basit ama bazı insanlar için çok zor bir durum. Düşünsenize, birdenbire sadece kendini düşünmeyi bırakıyorsun. Ama denemek lazım dostlar, bunu gönül zenginliği için yapmamız gerek. İlk önce iyilik yapmakla başlarsak gerisi çok kolay bir şekilde gelecektir. İnsanoğlu iyilik biriktirirse bir gün gelir yaptığı iyilikler ona katlanarak dönecektir. Ne derler bilirsiniz: "İyilik yap denize at, balık bilmezse hâlık bilir." Bencillikten kurtulmanın yolu insanlara iyilik yapmaya başlamaktan geçiyor anlayacağınız. 


       

                        Vesselam...